SAYIN BAŞER; ÖNCE SİZİ TANIMAK İSTİYORUZ
1963 yılında İstanbul’da doğdum. İlkokulu Özel Kültür Koleji’nde, Ortaokulu Avusturya Lisesi’nde tamamladım. İstanbul Üniversitesi’nden Makine Mühendisi olarak mezun oldum. Takip eden dönemde İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İşletme İktisadi bölümünü tamamladım. Askerliğimi yaptıktan sonra 1990 yılında, Teknik Alüminyum’da Genel Müdür olarak işe başladım.
Buradaki işime başlamadan önce Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarında staj yaptım. Bunlardan bir tanesi, zamanının alüminyum ve bakır üretim devi Rabak A.Ş’di. Orada muhasebe bölümünde çalıştım. İkinci stajımı yine o günün koşullarında ülkemizin bir diğer devi olan Nasaş Alüminyum A.Ş.nin ithalat ve ihracat departmanında yaptım. Diğer stajımı ise Türkiye’nin büyük bir traktör, jant, yay ve otomotiv sektöründe kullanılan makasların üretimini gerçekleştiren Uzel A.Ş.de yaptım. Bugün bu firmalar yaşamıyor. Bu çok üzücü ancak staj yaptığım dönemde o firmaların bugünleri göremeyeceklerini tahmin etmiştim. Büyük şirketlerdi, teknolojileri çok güçlüydü, fakat işlerin kalitesi ve verimliliği üzerinde durulmadığı için yaşamaları beklenemezdi. Yurtdışında BMW’de yaptığım staj, çalışma hayatımda takip edeceğim yolu belirginleştirdi. Staj yaptığım fabrikada üç ayrı modelin montajı yapılıyordu ve fabrikadaki otomasyon sistemi o kadar gelişmişti ki, araçların montajı sıfır hata ile gerçekleşiyordu. Bir buçuk ay BMW’de staj yaptım. Üretim bandının bir dakika durduğuna şahit olmadım.
ALMANYA’DAN BAHSETTİNİZ. YAPILANMA SONUÇTA FARKLI ORADA. VERMİŞ OLDUĞUNUZ ÖRNEK İSE BİR DÜNYA DEVİ OLAN BMW. BİR BUÇUK AYLIK DÖNEM İÇERİSİNDE GÖRDÜKLERİNİZ VE YAŞADIKLARINIZ BUGÜN SİZİN GENEL MÜDÜRÜ OLDUĞUNUZ FABRİKAYA NE KADAR YANSIDI?
Alman kültürün hakim olduğu bir eğitim sisteminden geçtiğim için düzenli ve programlı çalışmayı özümsedim. Almanya’daki iş ahlakını, çalışma prensiplerini ve sistemlerini görünce düzenin gerekliliğine bir kez daha inandım. Hangi pozisyonda olursa olsun işlerine profesyonel bakıyorlar. Almanya’da işyerinde öğle saatinde 15 dakikalık bir paydos varsa, o 15 dakikalık süre içinde herkes birbirleriyle konuşur ve bu süre bittiğinde iş dışında bir iletişime girmezler. Ancak Türkiye’de bunu sağlamak zor. Lokantaya ya da bir mağazaya girdiğinizde siz servis beklerken çalışanların birbirleriyle konuştukları iş dışındaki konularla ilgilendiklerini görüyorsunuz. İşletmemizde bu tür şeyler yaşamamak için zamanı doğru kullanma ve işi yoğun bir motivasyonla yapma kültürünü yaymaya çalıştık.
Dikkat ettiğim diğer konu tedarikçiye verilen önemdi. Almanya’da: “Müşteriye çok önem veriyoruz” dediğiniz zaman, “Tedarikçiniz kim?” diye soruluyor. Türkiye’de tedarikçiye yeterince önem verilmiyor. “Nasıl olsa parayla değil mi! ben bu malı her yerden alırım” denerek, tamamen amatörce davranılabiliyor. Oysa bir işe başlarken uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Almanya’da yüksek fiyat verdiğiniz zaman, eğer size güveniyorlarsa kesinlikle sizinle bir anlaşma yapıyor ve sizi bırakmıyorlar. Ancak: “Fiyatınız yüksek diğer firmalar şu fiyatlara veriyor, gelin bunun üzerinde konuşalım.” Teklifi geliyor. Siz bu fiyatlara ısrar ederseniz, “Biz diğer tedarikçilerden de malzeme alalım, ama sizden aldığımız malzemenin oranını aşağıya çekelim’ diyorlar. Yani eğer firmanıza ve kalitenize güveniyorlarsa sizi doğrudan fiyata dayalı olarak elemiyorlar. “Sizinle yine çalışırız ama alım miktarını düşürürüz.” gibi seçeneklerle geliyorlar. Biz tedarikçilerimizle köklü, güvene ve kazan-kazan anlayışına dayalı bir iletişim içinde olmaya önem veriyoruz. Bu yaklaşımın zaman içinde ülkemizde de yerleşeceğini düşünüyoruz.
Bir üniversite öğrencisinin gözüyle yurtdışında yaptığım stajda orada gördüğüm mükemmellikti. Günde 3000 araç çıkıyordu. Üretim bandı sürekli çalışıyor ve araçların birinde en küçük bir sorun çıksa sistem çökecek. Ama bununla karşılaşmıyorsunuz. Sıfır hata. Ben orada gördüklerimi burada aynı şekilde uygulayabilir miyim? Bunu cevabını belki içerden birisi olarak veremeyebilirim. Her şeyin en iyisi olsun diye hedefliyor ve yapıyoruz. Ticarete amatörce bakıyoruz. İşletmeler var oluşlarını para kazanarak sağlayacaklardır. Ancak biz ilk başta para kazanmak amacıyla iş yapmıyoruz. Onun için “işimizi en iyi nasıl yapabilirizin hesabını yapıyoruz. Performans kriterleri koyup bunlardaki değişim ve gelişimleri sürekli takip ediyoruz. Günden güne kademeli olarak bu modele yaklaşmakta olduğumuzu düşünüyoruz. En iyi kaliteyi üretmeyi, makine parkurumuzun en iyisi olmasını istiyoruz. Bunun dışında paydaşlar mutlu olacak, müşteriler mutlu olacak. Biz gerçekten buna inanan bir firmayız. Bu nedenle, bir yerlere geldiysek bu sayede geldik. Yani ekibimizle tüm çalışanlarımızın emeği, göz nuruyla ve işine göstermiş oldukları sadakatle buraya geldik.
ASLINA BAKARSANIZ YERLİ ÜRETİCİYE DESTEK KAÇINILMAZ OLMALI. ÇOK KALİTELİ ÜRÜNLER ÜRETEN TESİSLERİMİZ VAR. FAKAT İŞ BEDELLE ÖLÇÜLDÜĞÜNÜ İÇİN İSTER İSTEMEZ FARKLI ÜLKELERİN DEVREYE GİRDİĞİ GÖRÜLÜYOR. ÖZELLİKLE ZAMANDA LEVHA KONUSUNDA ÇİN CİDDİ ANLAMDA ÜRETİCİLERİNİ FİYATLARIYLA BUNALTIYORDU. AYNI ORTAM KOTALARDA SONRA DEĞİŞMEYE BAŞLADI. BAZI ÜRÜNLERDE PAHALI BİLE KALDIKLARI GÖRÜLDÜ. BÖYLE BİR DEĞİŞİM SÜRECİDE YAŞADI ÜLKEMİZ.
Örnek verdiğiniz Çin mallarının, kota olmasa da artık bir avantajı kalmadı. Kendi borsası üzerinden satış yaptığı için Çin malı almanın bir avantajı vardı ancak şu anda bu durum değişti. İleride ne olur bilmiyorum.
SAYIN BAŞER, TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU, BU YILIN OCAK-MART DÖNEMİNE İLİŞKİN RAKAMLARI AÇIKLADI. KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE’YE YANSIMASI OLARAK MADENCİLİKTE YÜZDE 13, İMALAT SANAYİİNDE YÜZDE 18,9, VERGİ SÜBVANSİYONLARINDA YÜZDE 21 DARALMA GERÇEKLEŞTİĞİ BELİRTİLDİ.
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ALÜMİNYUM LEVHA ÜRETİCİSİ TEKNİK ALÜMİNYUM, BU KRİZDE NASIL BİR YOL İZLEDİ, KRİZDEN NE ÖLÇÜE ETKİLENDİ?
Öncelikle Teknik Alüminyum A.Ş.’yi sizin gibi saygın bir derginin “Türkiye’nin en büyük alüminyum levha üreticisi” olarak tanımlanmasına çok memnun oldum. Üretim konusunda şu anda Türkiye’nin ikinci büyük alüminyum levha üreticisi konumundayız. Fakat yakın bir gelecekte bunu birinciliğe taşıyacak bir firma olduğumuzu eklemek isterim.
1990 senesinde işe başladığımda, bizim şirketimizin kendi krizi vardı. Krizi aştık, arkasından meşhur 1994 krizi geldi. Sonra da 1998 ve 2001 krizleri son olarak da 2008. 2008 yılında çıkan krizi hissetmemek mümkün olmazdı. Krizden biz de etkilendik ister istemez. Bunun dışında kalmamız mümkün değildi. Fakat bu krizden bana göre en az etkilenen ülke Türkiye, en az etkilenen sektör de alüminyum sektörü olmuştur. Alüminyum sektörü içerisinde en az etkilenen firma Teknik Alüminyum A.Ş. olmuştur diye düşünüyorum. Bunun nedeni, bizim her zaman kriz varmış gibi davranmamız. Zaten politika olarak verimli çalışmayı ilke edinmiş bir firmayız. Risklere göre yaşamayı bilen ve riskleri bölen bir firmayız. Tek bir şey üzerinde kesinlikle yoğunlaşmayız. Tek sektörde tek ülkede mücadele etmeyiz. Bizim bütün Avrupa ülkelerine satışlarımız var. Krizde, satış-pazarlama-strateji oluşturma ve yönetme üzerine gitmeye başladık. Sizin sorunuzda belirttiğiniz gibi bazı hatalarımız da ortaya çıktı. Onları telafi etmeye, gerekli önlemleri almaya çalıştık. Bizim krizden az etkilenmemizin en büyük nedeni, genelde müşterilerimizin sektörlerinin en önde gelen firmalarından oluşu ve onlarla ilişkilerimizin uzun vadeli oluşudur. Bu tür çalışmaların önemi de kriz zamanlarında daha belirgin hale gelmektedir.
SÖZLERİNİZDEN, KRİZE KARŞI GEREKLİ TEDBİRLERİ ALDIĞINIZ ANLAŞILIYOR. BU KRİZ ORTAMININ AYNI ZAMANDA DEV FIRSATLARI DA BARINDIRDIĞINI BELİRTİLİYOR. YENİ FABRİKA YATIRIMINIZIN DA BİTMEK ÜZERE OLDUĞUNU BİLİYORUZ.
Yatırım kararını krizden çok önce aldık. Finansmanını krizden önce temin ettik. Çok uygun bir finansman ile bu işe başladık. Kriz başladığı zaman yatırımın %80’lik bölümünü tamamlamıştık. Kriz başladı diye yatırımı durdurmak olmazdı. Krizler aslına bakarsanız önümüze yeni fırsatları da sunuyor. Örneğin, bir şeyi daha ucuza alabiliyorsunuz. Krizin bir de çıkışı var. Ertelenen talepler krizden hemen sonra gündeme gelir. Krizin çıkışında önemli talepler doğar.Bu durumda yatırım yapmış ve ilave kapasite yaratmışsanız, pazardan daha fazla pay alabilirsiniz. En önemli konu şudur: Siz krize ne kadar dayanıklı bir firmasınız, finansmanınız ne kadar güçlü ve firmanızı ne kadar süre ile ayakta tutabilirsiniz? Bunların hesabını iyi yapmak lazım. Uygun vade ile uygun maliyetle finansman sağlayabiliyor ya da yeterli öz kaynağınız varsa, kriz zamanları yatırım için en uygun zaman haline dönüşüyor. Bizler bunu 1998 ve 2001 dönemlerinde yaşadık. Krizler, çok büyük iş patlamasını da beraberinde getiriyor. İnsanlar kriz zamanında stoklarını azaltmaya başlıyor. Kriz bitince talep aniden artmaya başlıyor.
YENİ YATIRIMINIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ? YATIRIMINIZ BİTTİĞİNDE KAÇ KİŞİYE DAHA İSTİHDAM SAĞLAMIŞ OLACAKSINIZ?
Bina ve makine temel inşaatımızın tamamı bitmiş durumda. Tüm yardımcı ekipmanlarımız devreye alındı. Bir döküm hattımız, iki dilme hattımız, tav fırınlarımız devreye girdi. Yatırımın tamamlanması için soğuk haddenin ve yıkama gerdirme hattının tamamlanmasını bekliyoruz. Hedefimiz bunların Ekim ayında devreye alınması. Hadde ve gerdirme hatları planlarımızın çok önünde ilerliyor. O yüzden mutluyuz. Eylül ayı içinde hadde makinesinin tedarikçisinden teknik ekip gelecek. Ekim ayında tamamlamış olacağız. Yatırımımız tamamen bittiğinde kapasitemiz 100.000ton/yıl olacak.
Biliyorsunuz bizim işimizin çapı büyük ama yoğun insan gücüne dayalı bir üretim değil. Bu doğrultuda söylemek gerekirse, yeni fabrikamız 250 kişiye istihdam yaratacak.
YENİ YATIRIMLARINIZLA DEVAM EDELİM: HALÜHAZIRDA, AVCILAR TESİSLERİNDE ÜRETTİĞİNİZ ÜRÜNLERİN YÜZDE 50’SİNDEN FAZLASINI İHRAÇ EDİYORSUNUZ. YENİ YATIRIMIN DEVREYE GİRMESİYLE, YILLIK ÜRETİM KAPASİTENİZ NE OLACAK? BUNUN NE KADARINI DIŞ PAZARLARA SUNACAKSINIZ?
2008 senesinde üretimimizin yüzde 60’ını ihraç ediyorduk. Krizde bu rakam yüzde 50 seviyesine geriledi. Ancak, yeni yatırımımızın devreye girmesiyle, üretimimizin yüzde 65’ini ihraç edeceğimizi düşünüyorum. İleride iç piyasanın büyüyeceğine inanan bir firmayız. Çünkü halen çok ciddi anlamda büyüme görülüyor ülkemizde. Kişi başına düşen alüminyum tüketim miktarı Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında düşük. Bunun yükseleceğini ve bu sayede üretimimizin yüzde 65’lik bölümünün iç piyasaya yönlendireceğimizi düşünüyoruz. İç piyasadaki firmaların alımlarının arttığını görüyoruz. Sektöre yeni katılan firmalar oluyor ve farklı kullanım alanları için üretim yapıyorlar. Bu da ciddi bir pazar oluşturuyor. Bu ciddi bir yükselişin göstergesidir.
HAM MADDE TEMİNİ, ÜRETİM, FİYATLANDIRMA, YATIRIM VE PAZARLAMA KONULARINDA KARŞILAŞTIĞINIZ GÜÇLÜKLER VAR MI? VARSA BUNLARIN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN NELER YAPILMALIDIR?
Güçlük her zaman her yerde var. İnanılmaz bir rekabet var. Bizim gibi işini doğru yapmayı hedeflemiş firmaların işi her zaman zordur. Kullanılan hammaddenin neredeyse tamamı yurtdışından geliyor. Rusya’dan geliyor. Bunlar; dışa bağımlı olduğunuz için varlığınızın her an tehlikede olduğunu gösteren durumlardır. Hammadde tedariğindeki güçlüğümüz malzemenin kontratlı olarak alınması zorunluluğudur. Satarken çok az sayıda müşterinize kontratlı malzeme verebiliyorsunuz. Dolayısıyla siz kendi tahminlerinizi yapıp ona göre kontrat yapmak zorundasınız. Önemli olan hammaddedeki primlerde yaşanan oynamalardır. Rusların Karadeniz’deki liman büyüklüğü artmıyor fakat sattıkları ürünün tonajı artıyor. Karadeniz’e kadar gelen süreçte sıkıntı oluyor. Zaman zaman malzemelerimizin geciktiği oluyor. Yatırım çok zor bu dönemde. İşini doğru yapan insanı bulmak çok zor. Dışarıya bağımlı olduğunuz her işte, hedef kalite çizginiz çok yüksekse, çalışacağınız insan sayısı çok az oluyor. İmalatçıların genel sıkıntısı bu.
BUGÜN HAMMADDE KONUSUNDA YURT DIŞINA BAĞIMLILIĞIMIZ CİDDİ ANLAMDA SÜRÜYOR. ÜRETİM KAPASİTEMİZ İSE SON DERECE HIZLI BİR ŞEKİLDE İLERLİYOR. BU ORANDA BÜYÜME YAŞAYAN TÜM ÜLKELERİN KENDİNE ÖZGÜ BİR SİSTEMİ VAR: YA ÜLKELERİNDEKİ HAMMADDE KAYNAKLARINI TAM KAPASİTE KULLANIYORLAR, YA DA DEVLETİN TEŞVİKLERİ İLE CİDDİ PAZAR OLUŞTURMAYA ÇALIŞIP, EN AZINDAN YARIN BAŞLARINA GELECEK KORKULARA KARŞI ÖNLEM ALIYORLAR. BİZDE DURUM NEDİR?
Bir kere şunu özellikle belirtmek isterim: Sanayicinin devletten bir şey beklemesi çok yanlış. Biz devletten hiçbir şey beklemiyoruz. Biz ayakta durmayı öğrenmek zorundayız. Devletin her türlü firmaya yaptığı teşvike karşıyım. Çünkü siz kendisini teşvik ettiğiniz zaman, ona bir şeyler yapması için para verdiğiniz zaman kesinlikle bunu yatırıma, iş gücüne harcamıyor. Örnekleri çok. Bize engel olmasın yeter. Teşvikler insanların ahlakını ve kaynak dağılımını bozuyor. Yatırımın farklı yerlere geçmesine ortam hazırlıyor. Zaten işini doğru yapan insan bunun finansmanını da bulur, her gereğini de yerine getirir. Bugün bizim en büyük sıkıntımız KDV tevkifatı. İşletmelere ciddi külfet getiriyor. Biz buna karşıyız. Kaçak olabilir ama, kaçak varsa yerinden kesilmelidir, işini doğru yapan firmaya fatura edilmemelidir.
KDV TEVKİFATI SEKTÖRÜN SIRTINDA KAMBUR OLUŞTURUYOR. AMA ÖNLEM ALINAMIYOR. YA DA ORTAK BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ BULUNAMIYOR. SİZCE BÖYLE BİR DÜZENLEME İŞİNİ DOĞRU YAPANLARI CİDDİ ANLAMDA ETKİLEDİ Mİ?
Bu kanun bu şekilde olmamalıydı. Biz alüminyum birliği olarak ortak bir karar alıp bir şey yapamadık. Sesimizi duyuramadık. Birlikte hareket ederek gerekli mercilere talebimizi tam olarak anlatamadık. Bu kararın sektördeki bir takım yolsuzluktan dolayı alındığı kesin. Onlar tevkifatı gündeme alırken kendilerinin bir takım kaygıları olduğunu söylediler. Bunu bu şekilde uygulamaya başladılar. Bu yöntemi uygulamadan önce bence bizlerin de fikirlerinin alınması gerekiyordu. Bu yapılmadı. Bizler de onlara onların bu tezini bertaraf edecek çözüm önerilerini sunamadık. Böylece durum farklı bir hal aldı. Biz sanayici olarak kendi menfaatimizi, devlet de aynı şekilde kendi menfaatini düşününce sıkıntı yaşandı. Benim gördüğüm kadarıyla sanayicinin yaptığı ciddi hatalar var burada.
BUGÜN DÜNYADA, YENİ TEKNİKLERLE GENİŞ VE ÇOK İNCE ALÜMİNYUM LEVHA DÖKÜMÜNÜN GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİ, BU SAYEDE YAKIN GELECEKTE BAŞTA OTOMOBİL GÖVDE PANELLERİ OLMAK ÜZERE, ALÜMİNYUM LEVHA KULLANIMININ ÇOK DAHA CAZİP HALE GELECEĞİNİ GÖRÜYORUZ.
TEKNİK ALÜMİNYUM A.Ş ‘NİN ÜRETİM KAPASİTESİ VE TEKNOLOJİ KULLANIMI, BU KONUDA YETERLİLİĞE SAHİP Mİ? İÇ VE DIŞ PİYASALARIN DURUMUNU, REKABET KOŞULLARINI VE DESTEKLEME TEDBİRLERİNİ DE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURARAK CEVAPLANDIRIR MISINIZ?
Çorlu’da kurulan yeni fabrikamız Avrupa’nın en modern tesisidir. Bugün dünya’nın en modern makineleri, en modern üniteleri bizim tesisimizde çalışacak. Bizim döküm yöntemimiz sürekli levha dökümüdür ve proses soğuk haddeleme ile devam etmektedir. Alternatif teknoloji ise slab döküm ve sıcak haddelemedir. Bugün bu iki yöntemin yatırım ve işletim maliyeti kıyaslanırsa altenatif teknoloji çok daha pahalıdır. Fakat bu teknolojinin ürün gamları bizim sürekli döküme göre çok daha geniş. Biz sürekli döküm yöntemi kullanan firmalar olarak, bu yöntemin gelişmeye çok açık olduğunu ve ileride sıcak haddeden çıkacak her türlü ürünün sürekli döküm yöntemi ile yapılabileceğine inanıyoruz. Bugün otomotiv üretimine, basit olan parçaları veriyoruz. İşbirliği içinde olduğumuz yurtdışındaki bazı firmalarla, bugüne kadar sürekli döküm yöntemi ile üretilmeyen nihai ürünlerin üretiminde başarılı olduk. Uzun vadede bu konuyla ilgili olarak yanımıza saygın bir otomotiv devini partner alarak, otomobil gövdesinde kullanılan alüminyumları geliştirmek düşüncemiz var. Çorlu fabrikamızda, sürekli döküm yöntemi ile yapılamamış alaşımlı otomobil gövdesini üretmek istiyoruz.
BU ÜRETİM MODELİ DÜNYA’NIN EN GELİŞMİŞ ÜLKELERİNDE YAPILIYOR. TÜRKİYE’DE YAPILMASI YABANCI FİRMALARIN BU MODELE BAKIŞ AÇISINDA BİR DEĞİŞİKLİK YARATIR MI SİZE GÖRE?
Bugün dünyanın en gelişmiş makine parkuruna sahip bir tesisten bahsediyorum. Pazarımız var, itibarımız var. 50 yıllık bir firma birikimimiz var. İyi bir geliştirme-iyileştirme ekibimiz var. Çorlu tesisi bizim öncü olmamızı sağlayacak. Yani taklit eden değil, taklit edilen bir firma olmak istiyoruz.
ASLINDA BAKARSANIZ SÜREKLİ LAF LAFI AÇIYOR. VE YENİ YATIRIMDAN BAHSEDİYORUZ. OYSA BU İŞİN İLK MERKEZİ YANİ HAMURUN YOĞRULDUĞU ESKİ FABRİKANIZ VAR. BU FABRİKA YENİ YERE Mİ TAŞINACAK YOKSA ÜRETİM BURADA DEVAM EDECEK Mİ?
Burası çok verimli çalışan bir tesis. Ayrıca ekibi çok iyi, çalışanı çok özel olan bir tesis. 1941 model hadde tesisi ile Türkiye’nin en güzel ürününü ürettiğimize inanıyorum. En kaliteli ürünü ürettiğimizi iddia ediyoruz. Eski ve yeni teknolojiyi aynı çatı altına getirmemek için de Avcılar’da eski tesisle üretime devam etmeyi düşünüyoruz.
BİR ÖNCEKİ SORUMLA BAĞLANTILI OLARAK, TALSAD’IN AVRUPA İLE İLGİLİ BAZI TESPİTLERİNDEN ÖRNEKLER VERMEK İSTİYORUM:
-Avrupa’daki 60 yassı ürün(levha ve folyo) firmasının yıllık üretim kapasitesi 4,5 milyon ton. Avrupa alüminyum birliği, talepteki büyümenin artarak süreceğini belirtiyor.
- Arabalardaki alüminyum kullanımının önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde artacağı beklenmektedir ve Avrupa’da yılda 16 milyonun üzerinde araba üretilmektedir.
- Tüm Avrupa’da folyo kullanımı ile alüminyum kutu üretimi hızla artmaktadır.
- Ekstrüzyon ürün tüketimi, yarıdan fazlası inşaat sektöründe olmak üzere sürekli artış göstermektedir. Binaların yenilenmesi ve modernleştirilmesi işlemleri sürekli olarak gündemdedir.
SAYIN BAŞER, ÇİZDİĞİNİZ BU ÇERÇEVEDE TEKNİK ALÜMİNYUM’UN GELECEĞE YÖNELİK STRATEJİSİ NEDİR VE NASIL BİR YOL İZLEMEYİ DÜŞÜNMEKTEDİR?
Buradaki fabrikamızla birlikte beş yıl içinde toplam 125.000 ton/yıl kapasiteye ulaşmayı düşünüyoruz. Eğer otomotivde hele de gerçekten konusunda lider olan firmanın ürününü üretebilirsek, bu kapasite zaten dolmuş olacak. Biz otomotiv sektöründe ciddi yatırım yapmak ve o sektörde mutlaka olmak istiyoruz. Çorlu’da çok ciddi Ar-Ge alt yapısı kuruyoruz. Büyük miktarlarda üretim yapıp birlikte geliştirme yapacağımız müşteriler buluyoruz. Daha önce Avcılar tesisimizde başlattığımız bir benzeri proje var. Başka bir sektörde kullanılacak bir ürünü ürettik. Bunu sürekli döküm teknolojisi ile yapan dünyadaki ilk tesis olduk. Bunun yanında otomotive de kattığımız zaman, gelecekte önemli bir yol kat edeceğimizi düşünüyorum.
BU DOĞRULTUDA, ULUSLAR ARASI PİYASADA REKABET EDEBİLMEK VE İHRACATI ARTTIRMAK İÇİN (KÜRESEL KRİZİ DE GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURARAK) NELER YAPILMALI? BU KONUDAKİ GÖRÜŞLERİNİZİ ALABİLİR MİYİM?
İşimizi iyi yaptığımız sürece her şey düzgün gider. Haksız rekabet olmadığı sürece bir sıkıntı olmayacak diye düşünüyorum.
TÜRKİYE’NİN 2015–2020 YILLARINDA CİDDİ ÜRETİM GERÇEKLEŞTİRECEK BİR ÜLKE OLACAĞI DÜŞÜNÜLÜYOR. SİZ BUNA KATILIYOR MUSUNUZ?
Biz buna iyimserlikle bakıyoruz. Pazar kesinlikle büyüyor. Çok ciddi firmalarımız var. Bireysel çalışma çok. Kolektif çalışma maalesef yok. İşbirliğimiz yok kendi içimizde. Bizler bölgemizde olsun, sektör bazında olsun işbirliğinden yanayız. Alüminyum sektörünün tüm firmalarının tek bir çatı altında olması gerektiğini düşünüyorum. Her bir firmanın farklı avantajları vardır. Her üreticinin bir sahası vardır. Onda ilerlemek için çalışması gerekir. Bizim insanımız işbirliğine hazır değil. Derneklerde kuvvetli bir işbirliği bir sinerji oluşturulmalıdır. Ar-Ge ye önem verilmeli, tedarik yönetim sistemi iyi kurgulanmalıdır. Birlik olmak lazım diyoruz ama maalesef destek göremiyoruz. Ben, firma bazında devlet desteğine karşıyım. Bugün yetkili bir makamda olsam, işbirliği yapana destek olurum. Siz sektör olarak bir araya gelebiliyor musunuz, ortak hareket edebiliyor musunuz, bunu sorgularım.
SON OLARAK, ÖNÜMÜZDEKİ YIL DA ETKİLENECEĞİMİZ DÜŞÜNÜLEN KÜRESEL KRİZE KARŞI, GEREK HÜKÜMETİMİZİN, GEREKSE FİRMALARIMIZIN ALMARINI GEREKLİ GÖRDÜĞÜNÜZ TEDBİRLERİ BELİRTİR MİSİNİZ?
Krizin 2010 yılında devam etmesini beklemiyorum. Son çeyrekte durumun düzelip 2010 yılında büyümenin başlayacağını düşünüyorum. Kriz öncesinde ciddi talep vardı. Sonuçta talep devam edecek. Kriz bunu erteler ama sonrasında talep artışıyla döner. Artık Üretim-tüketim dengesi kurulamıyor. Türkiye’de olduğu gibi Dünyada da her 5-6 senede bir kriz yaşayacağımızı düşünüyorum. Buna hazırlıklı olmamız lazım. Krize önlem olarak, verimliliği en üst düzeye çıkaracaksınız, israfı önleyeceksiniz, fark yaratacaksınız. Farklılık ve verimlilik için detayları çözmek lazım. Paraya odaklı olmadığınız sürece en iyi olmak imkansız değil.
BİZE AYIRDIĞINIZ DEĞERLİ ZAMANINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ