Firma profili
Osmanlı Alüminyum firması 7 yılı aşkın bir süredir alüminyum sektöründe faaliyet gösteriyor. Birkaç yıl öncesine kadar iki-üç firmanın sınırlı üretiminden ibaret olan alüminyum korkuluk imalatı son yıllarda inşaat sektöründeki hareketliliğe ve yapı mimarisindeki değişikliklere bağlı olarak büyük bir gelişme gösterdi.
Osmanlı Alüminyum, böyle bir ortamda faaliyete başlayarak alüminyum korkuluk ve küpeşte aksesuarı imalatı ve satışı alanında kısa zamanda sektörde adını duyurdu ve sektörün büyükleri arasındaki yerini aldı. Bu başarıyı, firma olarak kalite standartlarına borçlu olduklarını dile getiriyorlar. Piyasada, müşteri memnuniyeti ve ezici rekabet ortamındaki sağlam duruşlarıyla yer edinmiş bir firma Osmanlı Alüminyum.
Alüminyum altın çağını yaşıyor, çok ciddi pazarlar oluşuyor!
Bizler, firmalar olarak sistem geliştiremeyip, ürünleri taklit ettiğimiz sürece hiçbir yere varamayız.

Osman Bey, öncelikle şunu öğrenmek istiyorum; fuar nasıl geçiyor?
Yıllardır fuara katılan bir firma olarak, bizim için bu fuarlar artık beklentiler anlamında değil, prestij anlamında bir şeyler ifade ediyor. Prestij amacıyla katılıyoruz. Her fuara birtakım firmalar ilk kez katılır ve bir sonraki yılda o firmayı, adeta, kaybediyorsunuz. Sanki firma silinmiş gibi oluyor. Bizler imalatçı firmalarız; bir şekilde imalat yapıp ürün üretmek zorundayız. Firmaların o an ya da o yıl içerisindeki beklentilerini karşılayabiliyorsanız sizden iyisi yok. Fakat bir sonraki sene başka bir firmada 50 kuruş ucuz maliyetli ürün gördüğü zaman sizi hemen bırakan bir portföy oluşuyor. O yüzden de işte fuarda var mıyız, varız! Önceden çalıştığınız kişilerin bu sene fuara yeni katılanlara yöneldiğini görürsünüz. Neden? Çünkü firma yeni, kendisini tanımıyor, şartlarını bilmiyor. Bu yüzden kendini artıya geçirip kar elde edebilmek adına katılımcı firma da ‘çok iyiymiş’ deyip fiyatı kırıp çalışmaya başlıyor. Ancak, uzun vadede o da kaybetmeye mahkum oluyor. Yani, doyum noktasıyla alakalı bir durum.
İnanın iyi bir şeyler olabileceğini görsem imaj olarak katılırım ama bakın fuara, küpeşte pazarı bu bölüm. Nerede alüminyum profil üreticileri? Hiçbiri yok, ben onlardan daha mı iyiyim de katılayım. Her gün kendini yenileyen panayır gibi insanların eğlendiği bir fuar olsa; evet, varım derim. Ama her şey aynı; firmalar aynı, ürünler aynı, tasarımlar birbirinin taklidi. Alüminyum fuarı böyle olmamalı! İlle böyle olmalı derseniz insanları sıkarsınız, firmaları sıkarsın.
Osman Bey, 2013 senesinin sektör açısından bir değerlendirmesiniz sizden alabilir miyiz?
Öncelikle 2012’nin sonucunu söylemek lazım: Teğet geçti denilen kriz acaba gerçek anlamda bizleri teğet mi geçti?. 2012’de sektör içerisindeki bilinçsizce yapılanma arz ve talebin dengesini bozdu. BDDK’nın müdahalesiyle önce bankalar piyasaları rahatlattı; belki doğruydu, kriz olmasın diyerek. Bizler Avrupalılara gülüyorduk, bizimle dalga geçenler ne hale geldi diyerek... Krediler serbest kalınca herkes kredi kullanmaya başladı. Sektörümüzde aşırı rekabet olduğu için fiyatlar, gittikçe dibe vurmaya başladı. Kredi kullanarak fiyatı daha aşağı çekip daha fazla ürün satma yoluna gittik bu dönemde. Halbuki, içeri giriyorduk; lakin yüksek cirolar sebebi ile geç farkına vardık. Neden farkına vardık? Çünkü makas açıldı. Bir firmanın 1 milyon cirosu var, her ay yapıyor; ayda, diyelim, 50 bin lira zarar ediyor. Bu firma bu zararla bayağı gider ve anlamaz ettiği zararı… Ta ki, makas 1 milyon rakamına ulaşıncaya kadar. Devamlı para geldiği için görmüyorsun. Ondan sonra yavaş yavaş inşaat sektöründe dairelerin satışı düşmeye başladı. Çok yüksek maliyetlerle, daireler yapmaya başladılar. Satılıyor diye olmadık topraklara, saçma sapan yerlerde projeler yapıldı. Daire satışları durunca, piyasada maketten satış yapınca firmalar, sıkıntı başladı. Çünkü bütün projeler kredi ile yapılıyordu. Adam 1 sene sonra başlayacağı inşaatın satışını yapıyor ve aldığı parayla arsa alıyor. Problem buradan kaynaklanıyor. Geçen sene, krizin başladığı zamanlarda, köklü bir inşaat şirketinin Genel Müdürü konuşuyordu; soruyorlar kendisine, herhangi bir sıkıntı var mı diyerek; hayır, yok, biz köklü bir firmayız, dededen beri bu işi yapıyoruz, imalattan satışa kadar tecrübeliyiz; bütçemizle inşaat yaparız, başkasının parasıyla yapmayız diyor....
Yani sıkıntı yaşayanlar; tekstilci, marketçi… Bilmeyenler bir rüzgara kapıldılar, bu işe girdiler para var diyerek. O yüzden korkutucu bir dönemin ardından 2013 senesine başlamış olduk. Bütün bunların hepsi zincirleme oldu.
Sektörümüz olarak bakarsak, işimiz küpeşte ve korkuluk sistemleri değil mi? Bugün bütün inşaatlarda kullanılan malzeme neredeyse olmazsa olmazlar arasında. Her sene söylüyorum bunu, ürün her geçen gün merdiven altına indi. Hepimiz merdiven altına indik. Neden? Çünkü rekabet edecek gücünüz kalmıyor. Merdiven altı demek ille de bir bodrumda ya da çok kötü bir yerde 2 tane makine ile imalat yapmak değil ki. O sisteme ayak uyduran firmalar da merdiven altı, öyle düşünenlerde merdiven altı. Halen aynı masada oturup karar veremeyen firmaların hepsi bana göre merdiven altı. Maliyetine malzeme satışı var mı, var; faturasız satış var, kalitesiz ürün üretmek var… Bunların hepsi merdiven altı. Ben şu an o kadar pişman oldum ki, bu sektöre bu kadar büyük iş yaparak, yatırım yaparak emek verdiğime…
Hatta bir arkadaşım bana 4 sene önce dedi ki; makine yatırımını durdur; kendine dürüst, ahlaklı, işine sahip çıkan fasoncular oluşturup onlar üzerinden işini yap, kendini bunaltma; farklı bölümler oluştur bünyende, elindeki güçle onları destekle; sadece malzeme sat!..
Ben ne yaptım? Bu işte kar var olur mu kazanç var dediğim zaman, inan ki o işte bir sene sonra kar kalmayacak dedi. Neden diye sorduğum zaman bana cevabı şu oldu: Senin yaptığın işin kabul edilir tarafı yok, şartnamesi yok, belirli kuralları yok, her türlü oyun oynanabilecek bir sektörde yaşıyorsun, yasal yaptırımlar yok. Herkes istediğini yapabilir bu tarzda, boşta bulunan bir sektör her yöne itilebilir dedi. Dediği bugün gerçekleşmiş durumda; sektör paramparça oldu. 3 sene önce denileni yapsaydım, belki şu an çok rahat bir firma olurdum. Şu an bir kısım müşteriler 12 aylık çekler veriyor, önüne bunları koyunca sanki nakit ödemiş gibi davranıyor.
Keşke bankalar bu işleri baştan sıkı tutsaydı! Herkes bu kadar rahat hareket edemezdi. Önümüzdeki günlerde çek olayını daha sıkıya getirecekler, yani gerçek para ortaya çıkacak. Bugün 1 milyar dolar ortada para varsa 10 milyar dolarlık para dönüyor piyasada. Elinde çek karnesi ile gezen bir sürü insan var piyasada. İstediğin rakamı yazıyor adam, ama sermayeyi kimse sormuyor.
Sadece Arap ülkelerine bakıyoruz; 23 ülkeye ihracat yaparken, şu an 5 ülkeye inmişiz. Avrupa’da çok ciddi krizler var. Yunanistan zor durumda. Bugün çok az ülkeye satıyoruz. Kuzey Afrika’ya bakıyorsunuz, 2 senedir malzeme almıyorlar. Şu anda dünya komple kriz içerisinde, komşu ülkelerimiz perişan durumda. Bu yüzden yeni pazarlara çıkıyoruz. Dubai’de bir ofis açtık. Gana’da yer hazır, fuardan sonra ofisimiz kuruluyor. Türkmenistan’da bir yer açıyoruz. Farklı bölgeler düşünüyoruz.
Ekstrüzyon firmaları müşterilerine küpeşte satıyor. Sektörün en büyük firması ekstrüzyonda büyük toptancısının hemen yanındaki atölyeye malzeme verebiliyor aynı fiyatlarla. Niye yapıyorsun diye sorunca; ben parası olan herkese mal veriririm, adam proje almış, ben o projeyi niye kaçırayım diyor! Bu anlayışla zaten bir yere varamazsınız ki. Herkes birinin karına göz dikiyor. Biz o yüzden merdiven altına inmeyi düşündük. Bütün bu kızgınlıkla ekstrüzyona girecektim.
Neden piyasalarda sürekli hep sıkıntıdan bahsediliyor; bunun çözüm yolu sizce nedir Osman Bey?
Öncelikle her şey ticareti bilmekten ya da bilmemekten geçiyor. Biz ülke olarak ticareti bilmiyoruz. Evet; iyi kötü bir şeyler üretiyoruz fakat sanki bunu hemen ayağa düşsün diye üretiyoruz. Her şeyin fiyat odaklı olduğunu sanan bir piyasa anlayışı var ülkemizde. Bir üretim yapılıyor; 2 sene satılıyor; piyasa hareketleniyor, bu işte para var deniliyor. Biri ürünü 10 liraya mı satıyor, diğeri 7 lira deyip piyasaya giriyor. Sonra dışarıda bekleyen 5-6 kişi çıkıyor, bir bakıyorsunuz 10 liralık malzeme 8 liralık maliyeti ile bir süre sonra, piyasada 3 liraya inmiş. Ardından çalmalar başlıyor: yüzeyden, eloksalden, hammaddeden, gramajdan… Bir şekilde seçenek çok olunca ürünü geliştirmek yerine çoğu firma ürünün kalitesinden çalmanın kendisine ne kazandıracağını hesaplıyor. Bir de anlayamadığım, bu malzemeyi dünyada bir tek biz üretiyoruz, bildiğim kadarıyla. Bu hikayeden dolayı kendimizi ne hale getirmişiz. 70 cent olan bir ürünü 30 cente indirdiler; gelin de bu piyasada iş yapın!
Yabancılar bizi istedikleri gibi oynatabiliyorlar. Geliyor dışarıdan, diyor ki senin rakibin 50 liraya satıyor ürünü, sen niye 55 liraya satıyorsun? Bunu dediği zaman 45 liraya indirip malzeme alıyor. Adam da ben vermem diyemiyor.
Osman Bey, analiz yaparken pek çok şeyi kendi firmanız üzerinden anlatır gibi oldunuz ama, biliniyor ki firmanız bu işi düzgün yapan bir firma. Bize biraz daha Osmanlı Alüminyum’u anlatır mısınız?
Bugün bakıldığı zaman, imalatını yaptığımız ürünleri en iyi şekilde ortaya koyan bir kuruluşuz. İşe başladığımız dönemde, genel anlamıyla İstanbul firması olduğumuz için, yer olarak çağlayan olması gerekir deniyordu herkes tarafından. Bulduğumuz yerler bize uygun olmadı. İstemeye istemeye Yeni Bosna’da bir yer tuttuk. Başlangıçta dezavantaj gibi görünen yer zamanla avantaja döndü. Bugün, artık yer yurt sormuyor kimse. Herkes her yere gidilebiliyor; yeter ki düzgün, sağlıklı ve istediği ürünü alabilsin.
Çağlayan’dan uzak olduğumuz için, Yurtdışına ağırlık verdik, fiyat konusunda oraların normlarını gördük. Bunun artısı bize şu oldu, şunu fark ettik: Bizler ticareti iyi bilmediğimiz için birilerinin telkiniyle fiyatları aşağı çekiyorduk. Bu doğru bir yaklaşım değilmiş. Piyasada kötüye kullanılmaya sebep oluyor. Günümüzde; uygulama piyasasından biri, elinde listesi ile Çağlayan veya Dudullu’da bir yere gelse, toplu olarak bulunan yerde elindeki 20.000 TL’lik siparişi dönüp dolaşıp 16.000 TL’ye kadar indirip alabiliyor. Çünkü elinde liste var, tek tek dolaşıyor ve aldığı fiyatları başkasına gösteriyor, fiyat kırdırıyor. Haksız rekabetle de firmalar birbirini çukura itiyor.
Eskiden fiyat listelerimiz, iskontolarımız belliydi. Toptancılarımız bizleri uyarırdı. Şimdi bakıyorsunuz bu yok! O yüzden topluluğun olduğu bir yerin dışında kalarak ticaretimizi kendi kurallarımız çerçevesinde yapabilme pozisyonu yaşadık ve bu bizleri inanın bu işin ilk etabında bir yerlere getirdi.
Alüminyumda da plekside de fiyatlarımız, iskontolarımız bellidir. Toptancıların, ara toptancıların ve uygulamacıların iskontosu bellidir. Bizim için -bazen duyuyorum- burnundan kıl aldırmayan firma diyorlar. Desinler, ben ticari ahlakımın gereğini yapıyorum. Eğer bir firma fiyat konusunda insanları birbirine kırdıran pozisyonları oluşturuyorsa ben bunu ahlaksızlık olarak değerlendiririm. Devamlı benimle çalışan bir müşterime de, tesadüfen kapımdan giren herhangi bir alıcıya da % 30 iskonto yapıyorsam ticari anlamda bu ahlaksızlıktır. Maalesef, küpeşte sektörü ve alüminyum sektörü bu gibi davranışlar sebebiyle kötü duruma düştü.
Konu sürekli dönüp dolaşıp küpeşte sektörüne geliyor; küpeşte imalatçıları merdiven altına düştü diyoruz, uygulamacılar merdiven altı oldu diyoruz…Peki bu işte, bu ürünleri ince üreten, piyasaya bu alüminyumları olmayacak vadelerde veren alüminyum fabrikalarının durumu nedir?
O konuya geldiğimiz zaman, bu işin başını fabrikaların çektiği görülüyor. Yani balık baştan kokuyor. Ekstrüzyon firmaları müşterilerine küpeşte satıyor. Sektörün en büyük firması ekstrüzyonda büyük toptancısının hemen yanındaki atölyeye malzeme verebiliyor aynı fiyatlarla. Niye yapıyorsun diye sorunca; ben parası olan herkese mal veriririm, adam proje almış, ben o projeyi niye kaçırayım diyor! Bu anlayışla zaten bir yere varamazsınız ki. Herkes birinin karına göz dikiyor. Biz o yüzden merdiven altına inmeyi düşündük. Bütün bu kızgınlıkla ekstrüzyona girecektim. Sonra vazgeçtik; zamana bırakmak lazım diyerek girmedik. Fakat şunu biliyorum ki bir üst basamağa geçmek adına bu yatırımı yapmalıydı Osmanlı group. Ben şöyle düşündüm, aksesuarımı üreteyim, pleksimi üreteyim, satayım. İmalatçı, imalatçı olduğunu; satıcı, satıcı olduğunu bilecek! Bugün ekstrüzyoncu; satıcıya ayrı, üreticiye ayrı, uygulayıcıya ayrı fiyat vermek zorunda. Ben, bugün aylık 80 ton malzeme alıyorum; adam Iraktan gelmiş, benden düşük fiyata oraya malzeme veriyor. Sizce etik mi bu? O zaman biz de alüminyum üretelim, rakip olalım; onlar bize, biz onlara… Herkes birbirinin ekmeğine, kazancına göz dikerse bunun sonu ne olacak?
Osman Bey, markası olan firmalardan biri olduğunuzu biliyoruz. Pleksi konusunda üretime geçtiniz. Biraz bu konuya değinir misiniz?
Pleksi (Akrilikten) korkuluk üretimini Türkiye’de ilk defa (Dünya’da enjeksiyon yönetimi ile ilk ) üretim yapan firmayız. Bu konuda patentimiz ve tasarım belgelerimiz mevcuttur. Bizim ürünlerimiz diğer Çin mallarına göre gerek hammadde kalitesi, gerek sağlamlık, gerekse estetik açıdan çk daha fazla tercih ediliyor. İki türlü üretim yapıyoruz. Enjeksiyon yöntemiyle ve ekstrüder olarak. Ekstrüder sistem Dünya’da kullanılan yöntemdir. Bugün bizim patentli ürünümüz olan dekorlu dikme ve bombeli dikme piyasada ki, diğer firmalar hatta Çin’deki firmaların tamamı tarafından taklit edilmektedir. Bizim diğerlerine göre avantajımız fresiz üretim yapabiliyor olmamızdır. Bu yüzden bizim ürünlerimiz diğer ürünlere göre çap ve ağırlık olarak daha büyüktür. Örneğin ürünlerimize muadil diye satılan 80 lik baba 2.80 kg. gelirken bizim ürünümüz 3.95 kg gelmektedir. Artık müşterilerde zamanla bu farkı anlamalarından dolayı ciddi anlamda dönüş ve piyasa ürünlerinin kalitesi ve gramajı kontrol edilir hale gelmiş ve buda bizim yaptığımız işin artısını ön plana çıkarmaya yetmiştir. Bu bizim farkımızdır.
Bütün bunların yanında aynı küpeşte’de olduğu gibi pleksi sektöründe de maalesef Çin’den çok ucuz ve kalitesiz akrilik çubuk ve bitmiş ürün getiren firmalar var. Bu ürünler ister istemez bizim ürünümüzden daha ucuz fiyata piyasaya sürülmeye başladı. Bundan dolayı bu işe yatırım yapan onlarca kişiye istihdam oluşturan, ülkemize katma değer kazandıran firmalara sıkıntı yaşatmaya devam etmektedir. Pleksi konusunda üretim yapan iki firma var Türkiye’de ciddi anlamda. Bu konuda sürekli toplantılar yapıyoruz sorunları masaya yatırıyoruz fakat ileriye dönük bir gelişme sağlayamadık ve bu sorunun ileriki dönemlerde daha da sıkıntılı bir durum oluşturacağı kanaatindeyiz. Öncelikle bu konuda devletin yaptırım yapması ve gümrüklerde ve ithal ürünlerin getirilmesinde bir denetimin mutlaka olması gerektiğini düşünüyoruz.
Osmanlı Group’un önümüzdeki dönemde yapacağı yeni yatırımlar var mı?
Farklı bir sektöre adım attık; bakır sektöründe büyük yatırım yapıyoruz şu anda. Ekstrüzyon konusunda ise doğru ortak doğru zamanı kollamak lazım. Ben rakibime malzeme satamam. Kendime de yapılmasını istemem artık. Alüminyum altın çağını yaşıyor, çok ciddi pazarlar oluşuyor. Malzeme satıldığı için kimse umursamıyor. Bu iş ne zamanki kaliteye yönelecek, işte o zaman herkes kafasını duvara vurmaya başlayacak. O zaman iş işten geçmiş olacak. Çünkü merak etmesinler, çok yüksek standartlarda malzeme satmak için bekleyen büyük kuruluşlar var. Sistem geliştiremeyip taklit ettiğimiz sürece biz bir yere varamayız.
Ben ilk defa Avrupa’da pencere fuarına gittiğimde utandım. İnanın; kıskandım, biz hiçbir şey bilmiyormuşuz. Aklıma gelmişken söyleyeyim; bizde, yani Türkiye’de sırasıyla üç tane kriterimiz var sanayici olarak ve şöyle sıralarız: 1. fiyat, 2. estetik, 3. Kalite… Aslında kalite olsa da olur olmasa da anlayışımız da vardır ya! Ama gittiğim ve gördüğüm kadarıyla söyleyeyim; sıralama şöyledir Avrupa’da: 1. kalite 2. estetik 3.fiyat… inanılır gibi değil!
O halde, önümüzdeki dönemlerde Osmanlı Group’un yönü ve yolu bellidir. Kalite öncelikli mevcut yatırımlarına yenilerini de ekleyerek geleceğe yürümek.
Osman Bey, içinde kendinizin de bulunduğu bu sektöre getirdiğiniz eleştirel yaklaşımlı değerlendirmelere ve içtenlik dolu sözlerinize çok teşekkür ediyoruz.