Merhaba,
Alüminyum Yapı Dergisinin 53. sayısı ile yine sizlerle birlikteyiz. İçinde bulunduğumuz mübarek ayın bereketli olması dileği ile kendime ayrılan sayfalardan tüm İslam aleminin Ramazan Ayını kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Demokrasi adına hiçbir altyapısı bulunmayan Ortadoğu ülkelerinde son yıllarda gerçekleşen halk hareketlerine dayanarak Türk baharı kavramıyla başlayan Gezi eylemleri ve ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkisi tam bitti bitiyor derken, Ortadoğu'nun her yanının ateşlenmeye hazır bir dinamit özelliği taşıdığını bir kez daha tecrübe etmemize neden olan Mısırdaki askeri darbe, yine mi başlıyoruz diye kendimize sormamıza neden oldu. Çünkü farkındayız ki bir ülke hiçbir zaman tek başına hareket etmez, kendisini çevreleyen ülkeler ile geliştirdiği ekonomik bağlar gereği her siyasi belirsizlik birtakım kayıplara yol açar. Yıllardır gözlemlediğimiz şu ki; Dünya'nın bir yerlerinde dalgalanmalara ve istikrarsızlıklara yol açan bir olay sona ererken başka bir coğrafyada benzer bir olay tetikleniyor. Ülkelerin ve ekonomisi ülkelerden büyük firmaların, kendi çıkar politikaları ile aslında hepimize eşit derecede ait olan bu güzel dünyamızı yaşanmaz hale getirmesini saf ve temiz bir bakış açısıyla anlamamız elbette mümkün değil. Göz açıp kapama süresinde cereyan eden spekülatif oyunlar, üreten ve üretmenin, değer katmanın peşindeki biz insanlar için umut kırıcı da olsa, geleceğe inanan bizler amaçlarımız doğrultusunda yolumuza devam etmek durumundayız.
Peki yolumuz derken neyi kastediyoruz. Bunu aslında yıllardır kendileriyle beraber mücadele ettiğimiz siz değerli okurlarımız çok iyi biliyorsunuz, çünkü bizler aynı amaca inanan aynı yolun yolcularıyız. Başbakan’ın 2023 yılı yani cumhuriyetimizin yüzüncü yılı için koyduğu bir hedef var. Hem ekonomik hem sosyal bir hedef. Bu hedefte dikkati çeken, 2023 için öngörülen 500 milyar dolarlık başlık bizim için hayati derecede önem arzediyor. Bu hedefin koyulması ülkemiz için sevindirici, bunu tartışmak bile anlamsız olur, ancak dünyadaki gelişmelere sağır kalmayan bir ülke olarak bu hedefe ulaşabilmek için çok çalışmamız gerektiği, bugüne kadar göstermiş olduğumuz çabanın da üzerine çıkmamız gerektiği aşikar. Çünkü ekonomide belli bir yere kadar büyüme öngörülebilir ve hesaplanabilir engellere rağmen gerçekleştirilebiliyor, biz de hem sektörümüz hem ülkemiz açısından bunu başardık. Ama o kritik eşikten sonra gerçek bir refah toplumu olmak için aşılması gereken mesafede hesaplanamayan ve öngörülemeyen engeller çıkıyor ekonomilerin karşısına. Asıl mücadele orada başlıyor. Firmaların sadece kendilerini değil, daha büyük kazançlar için sektörün menfaatlerini de gözetmeleri gereken kritik dönemeçten bahsediyorum. Köyün en büyük bakkalı olarak iki çeşit peynir satarak mutlu mesut yaşarken, zincir market olabilmek için köyün kasaba haline gelmesi amacıyla gayret sarfetmenin gerekliliğinden bahsediyorum. Çünkü bir yerden sonra firmalarımızın büyümesi sektörün büyüklüğüne endeksleniyor ve sektör gelişmez ise firmalarımızın büyümesinin durması kaçınılmaz hale geliyor. Ve ne mutlu ki bu bilince sahip firmaların sektörümüzdeki varlığı Alüminyum Yapı Dergisi olarak bizlere inanç ve umut aşılıyor.
Bir önceki sayımızda sizlere demokratik açılımdan bahsetmiştik. Önce Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunu ilgilendiriyor denildikten sonra aslında ülkenin tamamını ilgilendirdiği görülen bu açılımın pozitif etkisini ülke olarak hissettik. Ben bizzat bu pozitif etkiyi ülkemizin farklı coğrafyalarına yaptığım gezilerimde gözlemledim ve bunu sizlerle an be an paylaştım. En son seyahatim Karadeniz- Doğu Anadolu- Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerine oldu. Bu bölgelerde inşaat sektöründe belirgin biçimde yaşanan hareketlenme ve yapıların fiziki değişimi alüminyum metaline olan ilginin de artışına ciddi oranda sebep oluyor. Ülkemizin her yerinde özel binaların projelere konu olması, büyük yapıların yenilenmesi ve geliştirilmesi özellikle bunun ülkemizin doğu kesimlerinde gerçekleşiyor olması önümüzdeki günler için bizleri sektörümüz adına umutlandırıyor. Bir önceki sayımızda demokratik açılımdan bahseder iken bu sayımızda da ekonomimize gezi olayları damgasını vurdu. Piyasalar bir anda gergin bir bekleyiş içine girdi. Kurlarda ciddi oranda artışlar ve enerji maliyetlerinin yanısıra petrol fiyatlarında artışlar gözlendi. İşte Türkiye bu coğrafyanın içerisinde aslında hem avantajları hem de dezavantajları birlikte yaşayan belki de tek ülke. İyi şeylerde Türkiye öne çıkıyor, kötü gelişmelerde de Türkiye aynı şekilde üretilen senaryoların ışığında değişen beklentilerle karşı karşıya kalıyor. Avantajlı halini kullandığı müddetçe ülkemizin Çin ve ABD ekonomisinden sonra dünyadaki en güçlü ekonomisi olabileceğini düşünüyorum.
Alüminyum Sektörünün Geleceği,
Dünya firmalarının küresel ihracat üssü diye nitelendirdiği Türkiye alüminyum sektörünün her yıl katlanarak büyümesine sahne oluyor. Ülke içerisinde kullanılan alüminyum miktarının ciddi seviyelerde artılara taşınması düne kadar kişi başı 3.5 veya 5 kg ölçütlerini unutturmuş durumda. Bugün 12-15 kg kişi başı kullanım miktarları konuşulan bu büyük sektördeki tek eksik veri tabanlarının halen tam anlamıyla oturmayışı. Yani bilgilerin sistematik ve işlenebilir konumda olmayışı. Türkiye'de kaç ton alüminyum girişi ve kaç ton alüminyum çıkışı olduğu yuvarlak ve tahmine dayalı hesaplar yerine kesin veriler ile ilgili makamlar tarafından ortaya konulmalı. Adres datamızda bulunan 26.000 firmanın oluşturduğu alüminyum piyasasında kullanım alanları inanılmaz derecede çok. Düne kadar sadece inşaat sektöründe adı anılan alüminyum bugün otomotiv, ısıtma, soğutma, aydınlatma ve daha bir çok sektörde çok yoğun kullanıma sahip bir metal haline gelmiş durumda. Alüminyum metaline dair bu özel durumun sektöre girişleri özendirmesi de bu açıdan kaçınılmaz. Bir süre öncesine kadar meşakkatli görülen ve sadece bilenin yapabileceği bir iş olarak görülen alüminyum, bugün kazançların iştahları kabartması nedeniyle çok farklı sektörlerden girişimcileri sektöre çekiyor. Bu durumun hem iyi hem de sektörü bozguna uğratacak ne denli kötü sonuçlar doğurduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
14 yıldır beceri ve tecrübelerini alınterleri ile birleştirmiş sanayicilerimiz bugün dergimizin en güzel yerlerini süslerken, yıllar öncesinden isimlerinin sektörün geleceğine altın harflerle yazılacağını biliyorlardı. Çünkü onlar Alüminyum Yapı Dergisi’ni hiçbir zaman birilerine rakip olarak göstermediler, hiçbir zaman yarı yolda bırakmadılar. Birlikte onlarla aynı düşünceyi paylaştık ve aynı umutla hem kendi geleceklerine hem bize yön verdiler. Bugün o noktalara çıkmak isteyen birçok kuruluşun gıpta ederek baktığı uluslararası birer konuma geldiler. Evet sektördeki firma sayısı her geçen gün arttı ama bizler herkesle aynı frekansı alamadık. Bizler ileriye bakan, teknolojisini her geçen gün bir üst segmente taşıyan firmalarla ortak hareket etmeyi tercih ettik. Bu sebeple dergimin sayfalarını süsleyen firmalarımla herzaman gurur duyduğumu da açıklıkla ifade etmek isterim. Bu yarışın içerisinde onlar her zaman lider olarak kalacak ve tahtlarını hiçbir zaman bırakmayacaklar diye düşünüyorum.
2015 hedefinde 1.5 milyon yıllık tonajları hedefleyen alüminyum sanayisinin bu hedefe koşabilmesi için tanıtımı mutlaka ön plana alması gerektiği inancındayım. Ülkemizin topraklarının her bir parçasında çok özel mimari projelerin yükselmesi alüminyuma olan güveni her geçen gün artırıyor. Çevre ülkelerdeki gelişmeler alüminyum kullanımına daha da güç katacaktır. Ülkemiz üzerinde yapılan hammadde oyunlarının da yakın zamanda bozulacağı ve tevkifat probleminin de tam anlamıyla aşılacağı düşüncesindeyim. Ülkemizin önü açık ve sektör firmalarımdan tek isteğim katmadeğeri yüksek ürünlerin imalatı için Ar-Ge'lerini hızlandırmaları ve insana yatırımı ön plana almaları. Bu sayede yetişecek yeni nesil alüminyuma daha farklı gözlerle bakacak ve kim bilir belki bizi, hepimizi, sektörümüzü hak ettiği yerlere taşıyacaktır.
Her sayıda olduğu gibi bu sayımızda da bizleri yalnız bırakmayan ve desteğini ilk çıktığımızdan bugüne eksik etmeyen değerli yöneticilere ekibim ve kendi adıma yürekten teşekkür ederim.