Anasayfa Ürün Haber Teknoloji Vitrindekiler Röportajlar Projeler Makale ve Raporlar Etkinlikler Duayenler Firma Rehberi Fuarlar Ürün Pazarı
Kullanıcı Adı
Şifre

   Yeni Üye | Şifremi Unuttum
Asaşpen İş Ortaklarıyla Antalya’da Buluştu
 
Assan Alüminyum CDP skoruyla küresel ortalamanın üzerinde
 
Bostik Türkiye yurt dışı eğitimlerine devam ediyor Gürcistan’da 1.000 kişiye teknik eğitim verildi
 
YEO, ABD’de güneş enerjisinden elektrik üretecek
 
Türk müteahhitler Ukrayna’yı yeniden inşa edecek
 
İSO İkinci 500 ü açıkladı.
 
SARAY ISO 500’de 236. sıraya yükseldi
 
Akpa Alüminyum’dan Yeni Alüminyum Mimari Sistem Çözümleri
 
http://www.caliskanaluminyum.com

https://www.carramimari.com/

https://www.kaban.com.tr/

https://birmilyonnokta.com/amp/firmalar/plaser-insaat

http://www.sienka.com.tr/

https://eminaluminyum.com.tr/

http://www.selsil.com

Toplam Ziyaret : 20890778
   Roportaj   ET: 14-11-2014 Yazdır   Tavsiye Et
İstikrar Güven Kalite
 


Alüminyum sektöründe eğer fiyat belirlenecekse bunu kurumsal alt yapısı güçlü ve marka değerine sahip firmalar belirlesin istiyoruz. 


Zahit Alüminyum Sanayi ve Ticaret A.Ş.


Zahit BALBAY- Yönetim Kurulu Başkanı...


İstikrar, Güven, Kalite” Zahit Alüminyum bu mottoya sahip bir firma. Hepimizin yakından tanıdığı Zahit Alüminyum ülkemizin en büyük entegre tesislerinden birine sahip olmanın güveniyle geleceğe doğru emin adımlarla yürüyor. Adana’da faaliyetini sürdüren lider firma, Türkiye’nin her bölgesine hizmet veriyor. Bunun yanında otuza yakın ülkeye ihracat yapıyor. Beş yıl kadar önce ürün gamında değişikliklere giden firma belirlediği yeni üretim ve satış stratejileri ile sektörün önde gelen firmaları arasındaki yerini pekiştirdi.


Geçen yıl, enerji alanında da yatırıma yönelen firma, enerji sektöründe de adını duyuruyor. 2012 yılında bu alanda araştırmalar yapan Zahit Alüminyum,  bir yıllık bir ön hazırlık neticesinde Güneş enerjisinden elektrik üreten güneş panelleri ve güneş panel konstrüksiyonlarının imalatına başladı. Zahit Alüminyum, ülkede sanayinin geleceğini şekillendirme konusunu kendisine misyon edinmiş durumda.



30 yıllık sektör tecrübesini bu işlere aktaran firmanın kurucusu ve yöneticisi Zahit Balbay, stratejik planlama ve kurumsallığa çok önem veren bir lider profili çiziyor. Sadece kendi üretimi ve satışı değil, ülkenin ekonomik durumunu, sektörün vaziyetini, birbiriyle ilişki içinde bulunan sektörlerin halihazırdaki potansiyellerini de sıkı sıkıya takip ediyor. Planlı ve etkin büyümenin ancak bu yolla sağlanacağını savunan Zahit Balbay, her konuşmasında sektörün sorunlarına ve yapılması gerekenlere dikkat çekiyor. Özellikle enerji alanında ülkeler arasındaki farklılık onun için devlet bazında aşılması gereken en önemli sorunlardan bir tanesi. Bunun yanı sıra, firmaların dünya çapında birer marka olabilmeleri için yapılması gerekenlerin altını önemle çiziyor. Sadece üretmeye ve satmaya programlanmış yapıların sektörün gelişiminde bir yerden sonra hiçbir önem arzetmeyeceğine değinen Balbay, Ar-Ge’nin ancak belirli bir ekonomik seviyeye gelmiş firmalar tarafından hem sektöre hem de ekonomiye faydalı olabilecek şekilde çalışır hale gelebileceğini savunuyor. Ama Türkiye özelinde de bunun ancak firmaların kendi öz sermayeleri ile yapmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor.


 


Uluslarası rekabetten, ülkedeki enerji ve Ar-Ge sorununa, sektörün halihazırdaki durumundan gelecekte neler olabileceğine dair bir çok konunun konuşulduğu bu ufuk açıcı röportajı değerli okurlarımız için paylaşıyoruz.




Bölgesel liderlik statüsünü en iyi şekilde taşımaya gayret eden firmamız, sektörün yeniliklerini sürekli takip ederek öncü ve yönlendirici bir misyon  yüklenmektedir.


Sürekli yatırım yapan bir kuruluşun yöneticisi olarak en son enerji işine adım attınız. Biraz bu konuda bizleri aydınlatır mısınız?


Zahit Alüminyum isminden de anlaşılacağı gibi “alüminyum” üreticisidir. Dolayısıyla firmamız yatırımlarını yaparken de bu merkezden ayrılmaz. Enerji işine girerken bizim amacımız alüminyumdan çok fazla uzaklaşmadan bu işi sürdürmekti. Panel üretimine başlayalı 1 yıldan fazla oldu. Dolayısıyla artık gönül rahatlığıyla firmamız enerji sektöründe yerini almıştır diyebiliriz.


Biz enerji sektörüne solar panel üretimiyle girdik. Bu, bizim için çok mantıklı bir yatırım oldu. Öncelikle alüminyum profil üretiminden edindiğimiz deneyimleri rahatlıkla bu yeni girdiğimiz sektöre aktarabilmekteyiz. Bunun yanında solar enerji sektöründe yer almak firmamızın değerlerine de son derece uymakta. Bir kere çevreye duyarlı ve dünyaya önemli bir konuda hizmet etmekte. Enerji, insanoğlu için artık neredeyse temel gıda ihtiyaçları kadar vazgeçilmez hale geldi. Günümüzde bu konu gittikçe daha kritik hale gelmekte ve enerjiye duyulan ihtiyaç günden güne artmakta. Fakat enerji üretimi, ihtiyaçlar doğrultusunda arttırıldıkça çevresel tehditler de göz yumulamaz hale geliyor. Halbuki insanoğlu doğadan faydalandığında,  enerji ihtiyacı çevreye zarar vermeden karşılanabiliyor. 


Temiz enerji dediğimizde akla ilk gelen üretim biçimi güneş enerjisi oluyor. Neyse ki ülkemiz bu konuda oldukça şanslı. Özellikle bölgemize baktığımızda güneş enerjisi konusunda hiçbir eksiğinin olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bu sektöre yatırım yapmak bizim için çok doğru bir hamle diyebiliriz.



Firmanız bögede birçok alanda sektör liderliğini göğüslemiş durumda. Sizi bugüne taşıyan süreçlerden biraz bahsedebilir misiniz?


Açıkçası 15 yıl önce bir Anadolu firması olarak başladığımız bu serüven başlarda hiç de kolay değildi. O dönemlere baktığınızda İstanbul dışında neredeyse hiçbir firmanın ekstrüzyon tesisi kurup başarılı olduğunu göremezsiniz. Bu durumun tabi ki sebepleri var.


Öncelikle biz bu işe başladığımızda ilk önce eleman sıkıntısıyla karşılaştık. Ustalarımızdan, idari personelimize kadar birçok çalışanımızı İstanbul’dan ithal etmek zorunda kaldık. Çünkü bölgede bu işlerden anlayan birilerini bulmak neredeyse imkansızdı. Bunun yanında bir de makinalarımızı kullanmak da meşakatli bir süreçti, çünkü yedek parça problemi yaşıyorduk. İstanbul’da yanıbaşında olan herşey bu bölgeye geldiğimizde zor elde edilir durumdaydı. Bütün bu üretim sıkıntılarını aşıp üretmeye başladığımızda, bu defa satış-pazarlama konusunda mücadele etmek zorunda kaldık. Adana firması olarak piyasada birçok yönden engelle karşılaşıyorduk. Neyse ki doğru stratejiler ve büyük gayretlerle 15 yıl içerisinde bütün bu sıkıntıları aştık ve bölgemizi ileri taşıyan bir firma haline geldik. 




Sadece “daha çok para kazanmak” üzerine uzun vadeli bir strateji kurulamaz. Geleceğe yatırım yapan bir firma, satış politikalarını oluştururken kaçınılmaz olarak sektörünün geleceğini de gözönünde bulundurmak zorundadır.


Peki bugüne gelirsek eğer, sektörün öncü firmalarından biri olarak hala bu konuda sıkıntılar yaşıyor musunuz?


Aslına bakarsanız hala birtakım bölgesel dezavantajlarımız var tabi. Örneğin hammaddelerimiz yurtdışından geldiğinden tedarik sürecinde bir İstanbul firmasına kıyasla çok daha fazla efor sarfetmek zorunda kalıyoruz. Büyük tonajlara göre alım yapmamız ya da tedariğimizi İstanbul aktarmalı gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bu da bir çok yönden zaman ve maliyet kaybına yol açıyor. Bir de batıya yaptığımız satışlarda süreç bu defa tersi doğrultuda yine bizim aleyhimize işliyor.


Bütün bu sıkıntıların üzerine gitmemiz ve gayretle mücadele etmemiz sayesinde hala bölgedeki konumumuzu korumaya devam edebiliyoruz. Özellikle kendi bölgemizde, İstanbul firmalarına kıyasla Zahit Alüminyum ön plana çıkıyor. Çünkü burada şartlar eşitleniyor ve şartların eşit olduğu noktada bizim gayretimiz karşılığını almış oluyor.  


Tabi bütün bunlar bize bir misyon da yüklüyor. Gerek “Avrupa pazarında” gerekse bugün Türkiye’de sektörün merkezi olarak kabul ettiğimiz “İstanbul pazarında” süregelen tüm gelişmeleri takip ederek kendi firmamızı, dolayısıyla bölgemizi sürekli güncel tutmaya gayret ediyoruz. Zaten sektör lideri olmak da bunu gerektirir. Oysa sadece fiyat kırma üzerine kurulan satış politikaları uzun vadede sektörü kurutur, bu da dolaylı olarak firmamıza zarar verir. Dolayısıyla ben firmamın strateji geliştirirken bir tek bugünü düşünerek satış arttırmaya odaklanması yerine, sektörü zenginleştirecek hamlelerle rekabette yeralmasını tercih ediyorum. Örneğin bölge ihtiyaçlarına bakıyoruz ve diyelim ki sistem eksikliği var, hemen sistemler üzerine çalışmaya başlıyoruz. Ya da bakıyoruz bölgede kompozit panel üretiminde hareket yok, kompozit panel üretimine girişiyoruz. Yani yine tüketiciye ek katkı sağlayarak farklılığmızı ortaya koyuyoruz, fakat bu rakiplerimizi öldürecek politikalarla olmuyor. 



Biz firmamızda hem Ür-Ge’ye (Ürün-Geliştirme) hem de Ar-Ge’ye (Araştırma-Geliştirme) yatırım yapıyoruz. Bu bölümler Satış-Pazarlama departmanımızla ortak faaliyetler yürütüyor. Ayrıca başarıyla yürüttüğümüz rekabet politikalarımızdan bir tanesi de termin süreleriyle ilgili. Biz bu konuda sektörümüzde ciddi bir rekabet avantajı sağlamış durumdayız. Birtakım ekstra maliyetlere katlanıp termin sürelerini çok kısa tutuyoruz. Bu da bizi müşterimizin gözünde tercih edilen bir marka haline getiriyor. Dolayısıyla biz , rekabet avantajımızı ortaya koyduğumuz ürün ve hizmetlerle sağlıyoruz. Yoksa sadece fiyat rekabetine girmek önce rakiplerimizi, daha sonra sektörümüzü aşağı çeker. Bu da uzun vadede herkese kaybettiren bir politika olur. Oysa tüketiciye odaklanılarak yapılan “uygun fiyatta en iyi hizmet ve kalite” arayışı hem firmaya rekabet avantajı sağlar, hem de herkesin hakkıyla iş yapabildiği ve ekmeğini kazandığı bir sektör oluşturur.


Sektörde herkesin üzerine düşen bir görev var galiba, ne düşünüyorsunuz?Bu konuda size katılıyorum. Bir sektörde iş yaparken o sektöre karşı sorumluluğunuz da kaçınılmaz olarak doğuyor. Özellikle güçlü firmalar arasındaysanız bu sorumluluk da artıyor tabi ki. Biz işimizi yaparken mümkün olduğunca sorumlu davranıyoruz. Umarız diğer firmalar da ülkemizde iş yaparken aynı bilinci gösterirler. Aksi takdirde bölgemizi kendi elimizle yabancı firmalara teslim etmiş oluruz. Örneğin ben Zahit Alüminyum olarak enerjimi sadece bölgedeki firmalarla rekabet etmeye harcarsam sektörün dengesini bozmuş olurum. Bu defa dışarıdan gelen firmalar sektörü ele geçirir ve ben dahi tutunamamaya başlarım. Dolayısıyla bölgemde satış politikalarımı sürdürürken pazarı da koruyup kollamam gerekir. Aynı şey Türkiye genelindeki firmalar için de geçerli. Eğer bir firma Türkiye genelinde rekabet edecek koşullara sahipse pazar dengelerini de iyi kontrol etmek durumunda. Rekabet etmesi gereken uluslararası firmalarken, bölgesel firmalara odaklanma hatasını yaparsa sektörü uluslararası firmalara teslim etmiş olur. Oysa rekabet avantajımızı korumak için bölgesel rakiplerimize de ihtiyacımız var. Aksi takdirde biz de sektörde kontrolümüzü yitirmiş oluruz. Ben  burada sadece fiyat kırma üzerine sürdürülen politikaları oldukça yanlış bulduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum


Tüketicinin finansörlüğünü finans şirketleri yapmalıdır. Türkiye’de ise bu rolü sanayici yüklenmeye çalışıyor. Bu durum sektörün geleceği açısından oldukça tehlikelidir.



Anlaşılan piyasada rekabet koşullarında birtakım sıkıntılar yaşanıyor. Yaptığımız diğer röportajlarda da bu konudaki olumsuzluklar dile getiriliyor. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?


Açıkçası bu konuda yine iş sanayiciye düşüyor. Rekabet ederken sanayicinin yaptığı işe sahip çıkması gerekiyor. Eğer sanayici ürününü satarken yaptığı işe odaklanmak yerine, ödeme kolaylığı sağlamak adına finans kuruluşlarının yapması gereken işleri üstlenmeye kalkarsa, sektör ağır bir yükün altına girmiş olur. Biz üreticiyiz ve bir ülke en çok üretime ihtiyaç duyar. Dolayısıyla bana kalırsa ödemeyle ilgili mevzuları bankalara bırakıp, üretimde üzerimize düşenleri yapmaya gayret edersek bu hem sanayici için hem de ülkemiz için daha faydalı olur. Borçlanmalar ve taahhütler üzerine kurulan satış politikaları ile bir firmanın işine doğru şekilde odaklanması çok zor. Fakat bu tabi ki tek bir sanayicinin gayretiyle olmaz. Genel olarak sektördeki bu yapılanmayı gözden geçirmek ve sanayicilerimizi bu konuda daha duyarlı olmaları için motive etmemiz gerekiyor.


Enerji konusu ülkemiz için henüz çok yeni. Bu konudaki mevzuatları yeterli bulur musunuz?


Bu konuda mevzuatların henüz yerine oturduğunu söyleyemeyiz. İyi şeyler yapılacağına inanıyorum, bu konuda beklentilerimiz devam ediyor. Şimdilik enerji konusunda nükleer enerji ön planda görülüyor ve bu konuda dünya çapında çok büyük tepkiler var. Çünkü dünyada da nükleer enerjiye doğru bir yönelim var. Halbuki güneş enerjisine yönelmekle ilgili hesaba katılması gereken birçok konu var. Çevreye duyarlı, karbon salınımı olmayan, yenilenebilir malzemelerin kullanıldığı dolayısıyla tamamen verimliliğin ön plana çıktığı bir sistemden bahsediyoruz. Türkiye ise bu konuda çok verimli bir bölgede konumlanmakta.  Üstelik enerji konusunda uzun vadede kaynaklara yatırım yapılmaz ise bir süre sonra sıkıntılar gündeme gelecektir. Tabi ki bu durumda yatırım yapmak için teşvikleri beklemek yanlış olur. Bu sorunu bir şekilde özel sektör kendi öz sermayesi ile çözmeye gayret etmeli.


Enerji meselesinde yurt dışında da gelişmeler yaşanıyor. Bu mücadelede Türkiye nasıl bir yere sahip?


Bu konuda aslında Avrupa’dan bir takım dersler almamız gerekiyor. Geçmişte Avrupa bu konuda tedbirler almakta geciktiği için ilk başta Ar-Ge ile bu işe giren ve pazarı oluşturan firmaların buralarda tutunamamasına neden oldu. Biliyorsunuz Çin firmaları üretime sadece hacimsel bakarlar ve bu konuda da kendi hükümetleri tarafından desteklenmekteler. Dolayısıyla gerekli önlemler alınmayınca asıl bu işi başlatıp sürdürecek olan firmalar, kalite konusunda duyarsız ve tek gayesi sürümden kazanmak olan Çinli firmalara yenik düştüler. Konuyla ilgili bir çok dava açıldı. Sonuç olarak Çinli firmalara kota konmasına karar verildi. Fakat bu arada Ar-Ge yapacak kapasitedeki firmalar kaybedilmiş oldu.


Amerika ise bu konuda dersine daha iyi çalıştı. Kullanılan vidalara dahi kalite standardı kondu. Avrupa’da yaşanan hatalardan dersler çıkarılıp kalitesiz Çin ürünlerine karşı önlemler alındı. Biz ise bu konuda henüz Amerika’nın sahip olduğu bilinci yakalayamadık. Çinli üretici Türkiye'ye panelini getirdiği zaman bunları ölçecek hiçbir denetim ve test laboratuvarımız yok. Örneğin; 250 Watt diye getirilen ürün 200 Watt çıktığında karşılığında yapılabilecek hiçbir şey yok. Yani kusurlu ürünler sadece paket açılıp kullanıldığında farkedilebiliyor. Üstelik hammaddeyi Çin’den aldığınız zaman vergi ödemek zorunda kalıyorsunuz fakat panel olarak getirdiğiniz zaman vergi ödemiyorsunuz. Bu durumda Türk üretici için panel üretimi imkansız hale geliyor. 



Biz üreticiler olarak Ankara’da GÜNDER-Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu isimli bir dernek kurduk. Fakat devletin de bir an önce gerekli önlemleri alması gerekiyor.  Daha fazla zaman kaybedilmesi durumunda sektör için geç kalınmış olabilir.
Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermeden marka olmaya soyunamayız. Ar-Ge ise ancak özel bir bütçe ayrılarak yapılabilir. Sektörümüzü tamamen uluslararası firmalara teslim etmek istemiyorsak bu konuya eğilmemiz şart.


Ar-Ge çalışmalarına iş düşüyor bu durumda, ama o konuda da sıkıntı var sanki.


Bu konuda sıkıntı daha çok bütçe konusunda. Biliyorsunuz Ar-Ge çalışmaları ancak belli bir bütçe ayrılarak yapılabilir. Oysa fiyat kırmanın ve sürümden kazanmanın ön planda olduğu politikalarla hiçbir firma Ar-Ge’ye gereken hassasiyeti gösteremeyiz. Hem güneş enerjisi hem de alüminyum profil sektörü için konuşuyorum. Bu topraklardan marka çıkarmak istiyorsak, firmaların Ar-Ge yapabilecek bütçeyi ayırmalarına imkan sağlamamız gerekiyor.


Bu konuda PVC sektöründen alınacak dersler var. Düşük fiyat politikaları izleyen firmalar en sonunda sektörü bırakmak ve alüminyum sektörüne yönelmek zorunda kaldılar. Bu defa aynı hatalar bu sektörde yaşanmamalı. Bir an önce doğru bir değerlendirme yapılıp bilinçli satış politikalarına yönelinmeli.


Bugün dikkatli bir şekilde sektöre bakarsanız yabancı markaların kalite anlamında sektörde belirleyici rol oynadığını, marka imajının yabancı markalar tarafından yönetildiğini görebilirsiniz. Halbuki bizim kendi pazarımızı yönetecek güce erişemememiz için hiçbir neden yok. Bu yabancı firmalara baktığımızda fiyattan ödün vermeden rahatlıkla satış yapabildiklerini görüyoruz. Demek ki satış yapabilmek için sektöre zarar vermek pahasına fiyat rekabetine gitmemize gerek yok. Biz Zahit Alüminyum olarak İstanbul firmaları ile yarışabilecekken kendi bölgemizdeki firmalarla rekabete girmiyoruz. Benim pazarda yönlendirici bir rol üstlenmem gerekiyor ve biz bu bilinçle hareket etmeye gayret ediyoruz.


Bundan sonraki süreç, mesela 2014 yılının kapanışı bu çerçevede nasıl görünüyor size?


Biliyorsunuz bu yıl ülke olarak sanayiciyi zorlayacak bir çok sıkıntılı süreçten geçtik. Gerek LME’deki prim artışları, gerekse döviz borsalarındaki dalgalanmalar bizim için olumsuz gelişmelerdi. Buna rağmen kapasite olarak bir önceki yıla oranla daha iyiyiz. Fakat yatırımlar konusunda dikkatli olmamız gereken bir dönemden geçtik ve bu hala devam ediyor.


Peki 2014 yılına Zahit Alüminyum nasıl veda edecek?


2014 yılına veda etmeyeceğiz, 2014 yılını alıp 2015 yılına ekleyerek yolumuza devam edeceğiz. Biz şu anda tamamen yapılanmaya ve marka değerini geliştirmeye odaklanmış durumdayız.  Çünkü hedefimiz ileride Türkiye’de fiyat belirleyen bir firma haline gelmek. 


Fiyat belirlenecekse bunu kurumsal alt yapısı güçlü ve marka değerine sahip firmalar belirlesin istiyoruz. Ar-Ge’ye hakettiği önemi vermeyen firmaların sektörü yönlendiremeyeceği bir dönemin geleceğine inanıyorum.


Bir firma üstelik belli bir büyüklüğe geldikten sonra sadece para kazanmayı kendisine hedef koymamalı. Özellikle büyük ölçekli firmaların kaynaklarını doğru işler yapmaya da kanalize etmesi gerektiği kanısındayım. Bizim hedefimiz, bu sorumluluğu taşıyan bir kuruluş olarak, sektörde ülke çapında öncü bir firma haline gelmek. Dolayısıyla esas hedefimiz sektörün doğru şekilde yönlendirilmesini sağlamaktır.











Ortalama Puan: 0
Geri
 
 
https://www.cagdaskagit.com/

http://fabal.com.tr

http://zahit.com.tr

https://win-eurasia.com/tr

http://www.aypen.com.tr

http://www.kurtoglualuminyum.com

 
Anasayfa Hakkımızda Firmanızı Kayededin İletişim
                  Copyright © 2010 Vizyon Tanıtım. Tüm hakları saklıdır. xdizayn.net .