Sırma Metal, Ankara’da kurulan, genç ve dinamik ekibiyle kendinden emin ve güçlü adımlarla ilerleyen enerjisi yüksek bir firmamız. Bunda kurucusu ve Genel Müdürü Sayın Mustafa Yasin Akgül’ün bilgece tavrının ve Anadolu irfanını kendine rehber edinen bakış açısının da rolü büyük. Erdemli ticareti piyasanın kurallarını çiğnemeden gerçekleştirebilen Sırma Metal, yenilikçi ve müşteri memnuniyetini önemsiyor. Zengin ürün çeşitleri, kaliteli ve fonksiyonel ürünler, doğaya ve çevreye saygılı, toplum değerlerini önemseyen bu firmamızın bilge kişisi, Sayın Mustafa Yasin Akgül’e aklımızdakileri sorduk.
ÇEKKART sisteminin ekonomiye kazandırılması lazım.
Sırma Metal Alüminyum Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
Mustafa Yasin AKGÜL – Genel Müdür
Sektör çok önemli bir dönemden geçiyor. Öncelikle içinde bulunduğumuz bu durumdan biraz bahseder misiniz?
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Ziya Paşa’nın sözüyle başlamak isterim. Şimdi birçok önemli söz vardır. Kavramları anlamlandırmadan, çözmeden, mahiyeti bilmeden konuşulan her söz, yapılan her münazara, tartışılan her ortam yapay olmaya, dar ve kısır kalmaya mahkûmdur. Şimdi baktığınız zaman bilinçsizlik hat safhada. Bilgi olmadan ortada bu oluşan yapay balon dönüp dönüp dolaşıyor. Bir şeyin olmasını geçtik olmayan bir şeyi olur gibi göstermek derler, şu an böyle bir durum var. Bir işin olması gerekirken onun olmuş gibi dillendirilmesi daha tehlikeli hal almış vaziyette şu an. Bugün sektörde “Filanca battı,” cümlesini kurduğunda dikkatli olman gerektiğini bilmen gerek. Bu sektörün içerisindeki bir sanayici isen mesleğin gereği öncelikle bu durumların senin çıkarına olmadığını bilmek zorundasın ve karşındaki kişi de senin gibi aynı işi yaptığından dolayı içine düştüğü bu duruma çok da fazla sevinmemelisin. Bugün konkordato bir batış değil. Bu, iflasa gitmemenin önünde bir güvence yoludur. Devleti arkasına alıyor, kendine zaman yaratıyor. Bir güvence, devletin getirmiş olduğu boş bir çalışma değil. Adının sahtekârlık gibi dile düşmesi üzücüdür. Yapmayan firma da var yapan da var. İyi analiz etmek, sağlam tahlil etmek lazım. Sıkıntıların çoğunu derine inmeden bilemezsiniz. Çoğu, ortaklık sorunundan çıkmış da olabilir. Tespihin bile çekiliş şekli vardır. Her kişi bir tarafa çekerse bir yerde kopacaktır. Burada işletmelere düşen önemli görevler vardır. Herkesin, özellikle şirket yapısında olan kuruluşların, bizim sektörümüzde herkesin birlik, beraberlik, sadakat, vefa ve samimiyet içinde olması lazım. Ekonominin darlık zamanları var bolluk zamanları var kıtlık zamanları var. Şayet bugün kıtlık zamanında ise bu ortaklık şirketi ise herkesin elinden geleni kurtuluş savaşı gibi yapması lazım. Herkes kendi çıkarını düşünürse ortaya bir batış hikâyesi çıkar. Onun için kimse kimsenin düştüğü sıkıntılara sevinmemeli. Yansıması bile kötü. Yurtdışından gelen müşterilere, kamu kuruluşlarına karşı ya da malzeme tedarikçilerine karşı, bankalara, diğer müşterilere karşı bütün herkesin bakış açısı böyle durumlarda değişir. Yani herkesin bakış açısı bu sefer sektöre karşı daha sert olacaktır. Bugün trafikte gidiyoruz, seyir halinde belli bir hız limitimiz var. Akıcı bir trafik var. Herkes frene bassa kimse gitmez ve gidemez.
Frene basarak olmaz. Bu işi götüren sistem, sirkülasyon. Her gün aynı şekilde beslenemezsiniz belki ama bir şekilde yine beslenirsiniz. Örneğin belki 40 çeşit kahvaltı yapıyorsunuzdur ama kahvaltı sayınız düşer ama yine de kahvaltınızı yaparsınız. İki lokma ile doymayı biliyorsanız zaten hazırlıklısınızdır. Biraz rahata alıştı memleket, yani eski insanların dediği gibi, “Ayağını yorganına göre uzat”mayı unuttuk. Bu bizde kronikleşen bir sorun haline geldi. Çok sıkıntılı bir sürece girdik. Yani işin ayarını kaçırdık. Derleyip toparlayacak durumda değiliz. Burada büyük firmalara, her sektördeki büyük firmalara büyük işler düşüyor.Yapıcı kararlar alıp doğru ve yön veren güçlü mesajlar vermeleri gerekiyor. Ama baktığınız zaman onların da böyle dönemlerde kırıldığını görüyorsunuz. İşte “Bu sektörden bir şey olmaz, böyle gelmiş böyle gider,” yargısı ve düşüncesi hâkim. Bunu kırmak için biraz çaba sarf etmek gerekiyor.
Firma ilk kurulduğu zaman farklı bakış açısı ile sektöre girdiniz. Tüm illeri gezdiniz, sosyal medyada ciddi çalışmalarınız oldu, eğitim seminerleri verdiniz, sürekli bütünleştirici önemli mesajlar sundunuz piyasaya ve bunu yaparken yeni bir pazarlama firması olarak yaptınız bunu. Yüksek enerji gösterdiğiniz o dönemden bu döneme enerjinizde bir değişim oldu mu? Özellikle yaşanan bütün bu olumsuzluklara karşı?
Bu soru aslında çok kayda değer bir soru. Ama şuna inanın; hiç yorulmadım. Geçmişimden aldığım bir tecrübe ve yaşanmışlık var. O kadar aşkla başladım ki hiç yorulmadım ve ümidimi hiç kesmedim. Muazzam derecede ümidim var. Yönetim Kurulu Başkanımız Muhterem babamın bir sözü vardır; Ümit ile inanç ikiz kardeş gibidir. Bir insanın ümidi ne kadar çok ise o insan o kadar inançlıdır. Başarının en büyük sebebi inançlı olmaktır. Ümidim çok fazla. İstiklal Marşı’nda ne diyor merhum Mehmet Akif Ersoy:
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım./Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,/Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.”
Her şeyin bu kadar önemi olmalı. Biz iman noktasını tam oturtamadığımız için ve iman kavramını dini literatüre sıkıştırdığımız için büyük sıkıntı yaşıyoruz. “İnsan küçücük bir kâinat, kâinat da aslında büyük bir insan,” sözünün emsalidir. İnsan aslında çok büyük. Yıllardır klasik söz vardır; insan beyninin sadece %2’sini kullanıyor, derler ya şu kadar kullanırsa şöyle olur diye. Aslında her şeyin başında iman vardır. Sadece Allah’a iman etmek değildir. Çalışmaya iman, Samimiyete iman, Amentü’nün zırhları gibidir. Yalan-dolan, sahtekârlık söz verip tutmama… Bunun gibi şeyler varsa iman noktasında kırılır zaten. Adam çalışmaya iman etmiş bir kere. Niye ticaret konusunda kimse Yahudilerin eline su dökülmez diyorlar? Sebep ne? Bunları iyi düşünmek gerekiyor. Adamlar yaptığı işe iman etmiş, kalben inanmış, bağlanmış. Bedenen ve ruhen kabul etmiş, benimsemiş ve sahip çıkmışlar. Yoksa “Ben sıkıldım, yoruldum, buraya kadarmış,” demek ümidinin olmadığını gösterirse bu inancın da olmadığını gösteriyor. Çok büyük servet olsun da başka bir işe niyetlenmek demek aynı bir evlilik gibi: Kederde, sağlıkta, hastalıkta, hüzünde ve mutlulukta birlikte olmak gibi. Ticaretin de sıkıntıları olabilir. Buradaki bağlamı şudur: Hayatta ayağını yorganına göre uzatmayı ders olarak algılamak gerekiyor.
Bu zorlu dönemlerde kendinizde yapamadığınız, eksik gördüğünüz özellikler oldu mu?
Tam olmak zaten böyle dönemlerde zordur. Geçmişte yaşadığınız acı tecrübeleri hayat size gösteriyor. Örneğin 8 tane yurtdışı seyahati yaptık Sırma Metal olarak. Büyük firmaların çoğu yapmadı bunu. Kazancımızın içerisinden tekrar paylaşarak yaptık. Bunu yaparken “En büyük eksikliğim ve yanlışım şu, şöyle yapsaydık daha iyi olurdu,” diyerek ders de aldık bundan. Yurtdışına giderken yer belirledik, müşterilerimizi oralara götürdük, herkes bizimle alışveriş yaptı. 40 kişi olan gruplarımız vardı, bunu o bölgede olan bir fuar döneminde yapsaydık daha iyi olurdu. Örneğin Bosna Hersek’te fuar varmış, biz o dönem yerine normal dönemde bunu yaptık, bu bizim yanlışımızdı, bunu öğrendik örneğin. 40 yıldır orada yapı fuarı oluyormuş. Hem insanlarımız gezerdi hem Balkan topraklarını tanırlardı hem de fuarda ticaret yapılabilirdi. Yurtdışında ülkemiz gayet iyi ve itibarlıyız; artık yapamıyorsak bu bizim kabahatimizdir. Bizim için en büyük eksiklik tam olamama değil yeterince çalışmamaktır. Var olan eksiklerimizi kapatmamız gerekiyor.
Krizin olacağını biliyor muydunuz?
Kriz ve darlaşmanın olacağını tahmin ediyor fakat boyutunun bu derece ciddi seviyelerde seyredeceğini tahmin etmiyordum. Bu boyuta geleceğini ben de düşünmüyordum. Son 100 yılda olan krizleri inceledim. Bu görünmeyen bir kriz gibi. Kapital ve rant biraz daha arttı. Bir önemli özelliği var bu krizin. Belki de ümidi bu yansıtıyor. Bu kriz son eski yaşanan krizlerden farklı olarak herkesi varlıkta yakalamış oldu. Bu bollukta yaşandı. Bardağın boş tarafına bakmak çok basit. Tam tersi olsaydı o zaman daha sıkıntılı bir sürece girerdik. Yaşayanlar var, 70-80’li yılları zar zor biliyoruz. O kadar borca girmişler, hiçbir şey yok ellerinde; benzin-mazot kuyruklarında, ekmek,ilaç kuyruklarında perişan olmuşlar. Bu ülkede aslında çok sıkıntılı şeyler yaşanmış ve bunlar yoksulluktan yaşanmış. Güzel görmek lazım bir şeyi. Güzel gördüğünüz zaman, olumlu şekilde görüp ümidiniz artıyor. “Yarına çıkamayacağız,” diyemiyoruz, akşam yenileniyoruz. En stresli, en sıkıntılı dönemden sonra sabah kalktığınız zaman hayatın yeniden başlamış olduğunu görüyorsunuz. Olumlu özelliği az olmuş çok olmuş önemli değil, kriz bizi darlıkta yoklukta değil varlıkta yakaladı. Bereketli dönemde yakalandık, buna şükretmek lazım. Bu tabii ki krizi inkâr etmek değildir.Ümit etmek, iyi olacak diye düşünmek lazım. Yine İstiklal şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi Atiyi karanlık görerek azmi bırakmayacağız, yeis öyle bir bataklıktır ki düşersen boğulursun azmine öyle bir sarıl ki bak ne olursun, azmiyle ümidiyle yaşar hep yaşayanlar diyoruz.
Firmanızın büyüme, gelişme dönemine rast gelmesi sizi sıkıntıya düşürdü mü?
Ben her zaman şuna inandım ve şunu söyledim: geçmiş çalıştığım firmalarda da bunu söylerdim. Bir yandan eğitim aldım, okudum, çalıştım; babam devlette 30 yıllık bürokrattı, esnaf çocuğuydu Bizleri çok iyi yetiştirdi. Şimdi sözde kalan irade, erdem, cesaret kelimelerinin ne demek olduğunu, biz yaşayarak öğrendik babamızdan. O derslerle şuna inandık her zaman; Bu dönem belli kısıtlama dönemi diye düşünürsek 2015 sonu ve 2016 yılı başlarında biz bir karar alalım. Ana tedarik noktasında yıllık ciromuz ne kadar: yıllık 50-60 milyon.Ciroyu sabit tutalım, tedarikçi ana noktamızı teke düşürelim, diye bir hedefimiz vardı. Sanki bu krizi görmüşüz gibi bir çalışmamız oldu. Ticarette de tek eşlilik dönemi çok önemli, bunu başardık. Biz tedarikçi olarak kiminle çalışıyoruz; karar alarak sadece Asaş Alüminyum dedik ve konuyu kapattık. Bu bizi üvey bayi değil öz bayi yaptı. Bu önlemi iyi ki almışız.
Bugün geçmişe baktığımızda Asaş Alüminyum’un bayiliğini almak bizim için şeref oldu. Elinizde haftada 200-300 bin liralık çek var örneğin. Artık haftalık oldu ödemeler, cirolar arttı. Bekleyeyim dönemi yok. Bakıyorsunuz tedarikçi listenize: Birine bakıyorsunuz, diğerine bakıyorsunuz, hangi birini kapatacaksınız? Kendi çekinizi yazmanız gerekiyor çünkü kapatmanız lazım. Toplam cirodaki pay olarak %80 alüminyum profil ve kompozit var burada, ürünün tamamı içerisindeki oranı bu. Çek yazsanız zorlanacaksınız. Bir likidite problemi var. Evraklar sıkıntılı, herkes frene basmış. Çekleri ödemek için bankalara götürmeniz gerekiyor. Oradaki limitler tüketilince kendi çekinizi yazdıysanız bir yerde patlak veriyor. Ateşin ilk başladığı yerden sönmesi lazım. Tedarikçi bir tane olunca bu kadar büyük risk olmaz. Yani sözün senet olduğu döneme dönmemiz lazım. Herkes doğru dürüst olsa 1 değil 10 tane tedarikçi olsun. Düzen bu düzen değil maalesef. Her yerde aynı piramit gibi, hazineye giderken engeller olur, nereden ne çıkacağını bilmezsiniz. Dönem tuzaklı bir dönem. Bu dönem tek dönemdir ve kurallarına göre hareket etmek gerekiyor. Gücümüz olduğu halde bunu yapmak istemiyoruz çünkü mantığı yok. 50 kuruş başkasından kazanacağım ya da ondan 3 gün önce alırım mantığı ile artık enerjimizi harcayamayız. Çünkü anlatması ve çözülmesi kolay iştir tek firmayla çalışmak.
2019 yılında Sırma Metal’in gidişatı nasıl olacak?
Bizde çok renkler var. Bu rengimizi sektörde aktiviteler yaparak ortaya koymaya çalışıyoruz. 2019 yılından çok umutluyuz. İstanbul Kapı Pencere fuarı ile anlaştık mart ayında katılacağız. Aluexpo fuarı anlaşmamız tamamlandı ekim ayında katılacağız inşaallah. Yurtdışında eksiklerimizi kapatmak için fuarlara gezi düzenleyerek programlar yapacağız. Onun dışında Sırma Metal olarak çok aktivasyonumuz var. Bu dönem aslında ümitlerimiz kırılmadı ama teyit etme mecburiyetinde kaldık. Sözgelimi etrafta bir mahalledesiniz,komşularının cenazesi var. Sen davul zurna çalıp eğlenemezsin. 3 tane fuara özel davetli olduğum halde gitmedim. sektörde bu kırılganlık durulma varsa biraz bu dönemde daha temkinli davranmak lazım. Bu dönemden dolayı yurtdışı gezi programlarını erteledik. Hastanız varken ben iyiyim diyerek ortalıkta dans edip oynayamazsınız. Bizim içimiz kan ağlar düşeni görünce. Kime yardım edeceğiz, biz bunun derdindeyiz.
Şükürsüzlük bugün yardımseverliği de kesiyor. İyiyken herkes iyidir. Sıkıntılı durumlarda dik ve dürüst kalarak, birbirine yardım ederek bu sektör ayakta durabilir. 2019 yılında daha güzel şeyler olacak diye düşünüyorum.
Sırma Metal çok farklı durmaya çalışıyor alüminyum sektöründe. Sizin hedefiniz tam olarak nedir, öğrenebilir miyim?
Bugün Türkiye çok önemli bir dönemden geçiyor. Herkesin para kazandığı, mal varlığının oluştuğu, zenginleştiği, alışverişin olduğu bir dönemden bugün bazılarına göre hafif bazılarına göre de fırtınaların koptuğu bir döneme şahit olduk hep beraber. Bugün herkesin tek ümidi krizin bitmesi değil mi? Peki kriz olmadan önce bu sektör bireysel anlamda hangi başarılara imza attı? Neler yaptı? Hangi konuyu gündeme taşıdı veya hangi çalışmayı bütün herkesin duyması için mücadele verdi? En basiti sizin korkuluklar konusunda bireysel verdiğiniz mücadelede bugün hangi konuma geldi bu durum? Bunları iyi değerlendirmek gerekiyor. Sadece para kazanmak ve ticaret yapmak adına kurulmadı Sırma Metal. Biz burada iyi bir ekibiz ve gerçekten faydalı işlerin altına imza atmak istiyoruz. O yüzden müşteri memnuniyetini konuşuyoruz. O yüzden tek firmayla ileriye yönelik başarılı çalışmalar düşünüyoruz. Bize soru sorduklarında doğru cevap, doğru hizmet ve doğru kalitede ürün alabilecekleri mutlu olacakları bir Sırma Metal için uğraşıyoruz. Bu bizim bireysel başarımız değil. Sektör firmaları böyle olsa, neden bizimle yaptığı ticaretten dolayı mutlu olduklarını ifade etseler, “İyi ki siz artık varsınız,”deseler yeter de artar bizim için. Yönetimde de öyledir. Başımızda lider var, seçilmiş kişi. Bugün ülkede bir şeyler dünyaya açılmış vaziyette, sen daha fazla çalışacaksın demek lazım.
Mustafa Yasin Akgül’ün bir hedefi var; ülke gelişsin ve büyüsün istiyorum. Çok güzel örneklerim var ve bunları hep not alırım. Müşterilerle yaşadığım anılar ve yapmış oldukları işler ve düşünceler var. 2020 yılında ticaretle ilgili, bizim sektörle ilgili bir kitap çıkarmak istiyorum. Bunu oluşturuyorum. Her gün bir şey öğreniyoruz sektörde. Öğrendiklerimi alıyor, yazıyorum ve başka insanların bilmesini de hak olarak görüyorum. İyi analiz yapıyorum. Çok mücadele verdik burayı kurduğumuz zaman ve vermeye devam ediyoruz. Allah nasip ederse bazı şeyleri, ediyor ve güzel ediyor. Bu sektörle alakalı onları bilgilendirici 3-4 senede yazdığım sorun ve sıkıntıları, tarihe geçen korkularla ilgili çalışma hepsi notlarımda var. İsterseniz bir gün ister bir ay yapmanız çok önemli değil. Yaptınız mı?Haykırdınız mı? Herkes duydu mu?Duydu. Fakat yalnız kalsanız bu sizin suçunuz değil. Orada onları seslendiren insanların olmayışı sizin kabahatiniz değil. Sektörün buralarda temsil edilmesi ve sorunlarının anlatılması gerekli. Buralara gelmiyorsa, biz istediğimiz kadar mücadele verelim hiçbir şey hiç kimsenin umurunda olmaz. İstersen hepsi konkordato yapsın, kimsenin umurunda değil. Normal batmasını daha çok istiyor insanlar konkordatodan. Kimse elini uzatmaz. Kimse adamı yerinden kaldırmak için uğraşmaz çünkü iyiyken iyisin ondan. Devlet yönünden baktığınız zaman temizlendiği görülüyor. Devlet birleşin dedi herkese. Size teşvik vereyim. İki kardeş geçinemiyor, ortaklar geçinemiyor. Çok zor bu işler.Birlikten kuvvet doğar deriz ama kimse yapmaz. Bizde maalesef kolektif bir çalışma yok. Herkes istiyor bireysel olsun, batarsam da ben batarım, çıkarsam da ben çıkarım diyor. Devlet bunları görüyor fakat herkesin belli bir yere gelmesini istiyor. Bizler o yüzden Sırma Metal olarak sadece güçlü olmak için değil ticareti iyi bilen, işini dürüstçe yapan,mütevazı bir firma olmak istiyoruz. Yani biri düştüğü zaman sevinen bir yapıya sahip olmak istemiyoruz.
Bugün bir yasa ile korkuluklar düzelemez miydi? Düzelirdi ama kimsenin işine gelmedi. Bu sektörde çok parçalıyız. Taksiciler nasıl birlikte duruyor, hep beraber gördük. Ama alüminyumcular o kadar bile duramadı. Ne yaparsan yap ortada yok alüminyum firmaları. Bir tanesi gidince seviniyorlar, hatta bir tekme de kendisi vuruyor. Bunun için birlik olmak lazım. Aslında Hacı Bektaş’ı Veli’nin bir sözü var: “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız.” Bunun teki bir fayda etmez. Yapının büyük olması için üçünü sağlamak lazım.
Ne yapılırsa yapılsın alüminyum sektörünün sorunları dikkate alınmıyor. Alüminyum sektörü çok güçlü bir durumda fakat yalnız ve örgütsüz.
Böyle bir sektörün içerisinde birçok risk olduğu görülüyor. Peki siz bu risklere karşılık sürekli aynı mücadeleyi verirken zorlanmayacak mısınız?
Bir noktadan sonra belki ilerideki noktada bir risk olabilir diye düşünürsünüz. Uğraşırsınız, bakarsınız; yediğiniz darbeler, yapılan muameleler bu sektörün umurunda olmuyor, diyebilirsiniz. Bu zaten önümüzde duruyor.Hep bu kadar olumsuzluklara karşı mücadele vereceğiz.Tek başıma mücadele edeceğim demek zaten doğru da olmaz. Ama azimle sektör için çalışmamız lazım. Birilerini sevindirmemek lazım. Ostim’de yer durumumuz vardı, bu gelişmeler sebebiyle erteledik. Birilerine sürekli batıyor derseniz, böyle bir dönemde mantıklı hareket yapamazsınız. Yaptığımız her şey farklı şekillerde de anlaşılabiliyor. Siz farklı görüyorsunuz başkası farklı bakıyor. Bana göre bu dönem, bulunduğunuz yeri muhafaza etme ve istikrarlı hareket etme dönemidir. Uçma dönemi değildir. Biz Sırma Metal olarak rengimize 2019 yılında daha çok renk katacağız. 3-4 tane basın bülteni hazırladım, neler yapacağımızla ilgili. Sektör buna alışık değil. Sen bir kurumsun, bir hedefin var, onu açıklayacaksın.Sen bunu yapıyorsun başkası buna gülüyor. Yani alışık değiller yapılan söyleşiden. Bizim sektörümüz dağınık olunca üst mecradaki hiçbir mevkiye düşüncelerimizi taşıyamadım, sadece buna üzülüyorum.
Birleşmeden bir güç elde etmenin hiçbir imkânı yok. Osmanlı devletinin içerisinde dünya kadar millet ve kabile vardı ama birdi, bütündü, güçlüydü. Ayrılsaydı bu kadar adını anabilir miydiniz? Hepsi ayrılır giderdi. Türkiye’de şartlar iyi ama hep şikâyet var. Herkes diyor ki kimse bana dokunmasın. Dokunursa şikâyet ederiz.Kendi içimizde böyle bir şey yok ve olamaz da.
Birlik ve beraberliğin çok önemli bir kavram olduğunu sürekli vurguluyorsunuz. Bunun oluşması için en azından nereden başlatılması lazım?
Türk alüminyum sektörünün içerisinde TALSAD ve GALSİAD var. Güçlü olabilmek için bütünlüğün oluşması şart ve bu iki derneğin her konuda çok ciddi bir şekilde desteklenmesi ve kuralları belirleyen bir yapıya dönüşümünün sağlanması gerekiyor. Başarılı olabilmenin temel şartı budur. Dünya ile entegre etmek, faydalı bilgileri toparlayıp buradaki tesislere sunmak lazım. Yayılmacı bir politika izlemek lazım. TALSAD kalkıp desin ki her ilde şubeleşiyoruz“Ankara şube başkanımız şudur.” Buranın en büyük firması ile görüş, üye yap, onun üzerine görev ver, çalışsın.
Bugün her yerde alüminyumcu var mı? Şu an her ilde, çoğu ilçede var, neredeyse beldelerde bile var. Her yeri takip etmek lazım. Ver sorumluluğu herkes çalışsın. Amaç sektörü iyi bir yere getirmek değil mi? Devlet birlikteliği ve güçlü yapıyı dikkate alır. Güçlü sektörün dediği şeyleri önemser. Yoksa sen ben buyum dersen kimse bir şey yapmaz.
Etkili stratejik kararların verilebilmesi için destek şart fakat en ufak bir şeydevazgeçiliyor. Bunu nasıl önleyeceksiniz?
81 ili gezdik. Dünya ülkelerini geziyoruz. Fuarlara katılıyoruz, seyahatler yapıyoruz. Sırma Metal bunu niye yapıyor? Niye eğitim seminerleri veriyoruz? Niye her doğru düşüncenin arkasında olmaya çalışıyoruz? Çok kolay alüminyum alan satan firma olmak. Ama istikrarlı olmak, bir araya getirmek, bir şeyler başarmak iyi organizasyonlarla olur. MÜSİAD bugün nerelere geldi? protokolde kendilerine yer oluşturuyorlar ve sözleri geçiyor. Bu sektöre yazık, günah. Bunun olması oluşması lazım, biz bunu istiyoruz. Bu olmaz ise herkes kendi bildiğini okur.Yaptırım olmazsa seni hiç olarak görürler. Teşkilatlanmak çok önemli. Siyasete ilgisiz olanlar meydanı muarızlara terk ederler. Siz istediğiniz kadar konuşun, içinde değilsiniz ama eleştirinin içindesiniz, hiçbir faydası yok. Ben çıktığım her yerde bunu anlatıyorum. Sektörün sorunları var, barter problemleri var; her şeyi söylüyorum. Konut alma desteği hükümetin projesi lakin yayılmacı değil maalesef tabana yayılmalı. Ama 15-20 müteahhide iyilik olsun diye daire alınırsa yanlış. Benim projemde işletmelere destek mi vereceksin: Şahıs şirketi ise veya diğer tüzel kişilik adına kayıtlı bir tane tapuyu ben devlet olarak anlaşarak eksperi ben yaptırmak koşuluyla ben alıyorum dediğiniz zaman,Türkiye’de küçük ve orta ölçekli bir çok sorun çözülür. Kimse senden faiz istemez. “Bunun böyle olması lazım,” diyerek nedenleri ile sıralarsan bu iş çözülür. Adam Ankara’nın Sincan’ında veya başka bir yerde parasal sıkıntıları olduğundan 300 bin liralık dairesini 100 bin liraya satıyor. Benim borcum şu kadar diyor; yaşanan tecrübeler var. Adamın ikinci evi var satıp borcunu ödemek istiyor ama sen onu mutlu edemiyorsun. Başvuru şartını belirle, bir dairesi var fazladan, onu devlet alsın, talebi böyle dengelersin. Alırsın anlaşmalı yerlerle,illa projeden almak yerine cebinde 200 bin lira vardır ona göre daireyi alır. Herkes mutlu olur, dairesi olmayanın dairesi olur,satan da mutlu olur alan da mutlu olur. Bunları benim adıma satacaksın ihtiyacı olana. Bu proje tamamen büyük inşaat kuruluşlarının işine yaradı.
Ekonominin temellerini öğrenmek lazım. Bugün ben Çekkart projesinden bahsediyorum. Konkordato yapan firmalarının %99,9’una sorun. Hepsi niye diyor biliyor musunuz? Konkordatoya giden firmalar şunu söylüyor;“Bankalar bizim üzerimize geldiği için yapıyoruz.” Sektör firmaları da “Borçlarımızı ödeyeceğiz ama bankalar korkutmaya başladı,” diyor. Önceden “Bankanız her zaman yanınızda,” diye reklamlar yapanlar ortadan kalktı, artık karabuluta dönüştü. Bunu sezmek lazım. Kimse bankayı kapat demiyor. Faize zaten gücü yetmiyor. Ülkede genel itibariyle her türlü üstteki adamın sorununu çözüyorsunuz. Bu kriz öyle bir kriz ki, bir zelzele, deprem, küçük büyük dinlemiyor, sürekli vuruyor; büyük de gidiyor küçük de gidiyor arada. Dönem öyle bir dönem. Kademe kademe gidiyor ayrım yapmadan. 100 bin liraya kadar yazılan dünya kadar çek var. Çeki kaldırmayalım ilave Çekkart çıkaralım. Bankayı araya koy,Çekkart mecburiyeti koy. Adı şartlandırılmış gibi geliyor ama deki her şirkete veya esnafa Çekkart diye bir olay çıkar. Vadesi belli olsun poslara uyumları yapılsın. 90-120-150 her neyse gün vadesi belli olsun. Bankaya at bunu, otomatik yönden iki fayda sağlar. Bir tanesi ertesi gün bankayı ararsınız, “Ben Çekkart’la para çektim, şu oranda bir limitim vardı, senden bozdurursun, hesabına geçer. Veya 120 gün bekliyorum sağlam,” dersin.Sonuçta komisyonsuz olarak alırsın. Alıcı satıcıya güvenir ve 100 bine kadar limitte destek olursun. Ayırırsın, piyasa kendi kendine önlem almış olur. Gelen her satıcıya “Müşteri velinimettir,” gözüyle bakar. Şu an herkes birbirine dolandıracak potansiyel dolandırıcı gibi bakıyor. Çekkart olsun, alıcı ile satıcı arasındaki dostluk artar. Yük ve sorumluluk kredi kartlarındaki limit gibi önce banka güvencesine atılır. Kredi kartından istediğimiz kadar, limitimiz kadar harcama yapıyoruz. Aynı böyle olur. O zaman herkese kredi verilmez. Biz Sırma Metal olarak talep ettik Çekkart istiyoruz.Banka O zaman sağlama alır kendisini. Banka senin limitin 100 bin derse tamam derim. Çek devam etsin, kaldır demiyorum. Alternatif gelmez ise çek senet hepsi sıkıntıya girer. Kurullardan birine geçsem inanın sadece bununla uğraşacağım. Bunları duyuramayınca bir yerde artık genişledi, trafik çilesi haline geldi. Trafikte zorluk oluşursa alternatif yollar açıyorsun. Ekonomiye de lazım. Getirin çek ve senedin yanına Çekkart’ı,ticaret muazzam açılır, orta ve alt ekonomi derin bir nefes alır ve tarihe geçersiniz olursa bizde bir hayır dua alırız, Adam 25 bin liralık çek getiriyor, 120 günlük, kabul edeceksiniz ama içiniz el vermiyor almaya. Şüphe geliyor ama Çekkart olsa sen yine aynı vadede Çekkart’tan çek, banka güvencesine kat sorumluluğu. Türkiye’de en çok risk taşıyan yer bankalardır fakat hiçbir batan banka gördünüz mü? Bu kadar büyük sıkıntıda bile bankalara bir şey olmadı. Bu sistem ticaretin önünü açar. Çekkart sisteminin ekonomiye kazandırılması lazım. Çeki kapatma ama Çekkart’ın mutlaka hayata geçmesini sağla. Kesinlikle öngördüğüm bu sistem kredi kartı değildir çek sistemine alternatif güven ekonomisinin en büyük yapı taşı olacaktır.
Bugün 10 yaprak çek karnesi alan piyasada ticaret yapıyor. Baştan keseceksin bunu. Bugün diyelim ki malzeme almaya giden kişi satıcıya geldi, bir malzeme istedi. Satıcı şartları soracak, bizde Çekkart’lı satış var, 90-120-150 gün her neyse vadeye kadar, diyecek. Aynı şey değil mi çek ile Çekkart? İşte orada problem ortadan kalkıyor ve banka teminatında güven ekonomisi devreye giriyor. Şimdi çeklerin yazılmasının en büyük sebebi altları boş. O yüzden ticaret yaparken güvene dayalı ticaret bu şekilde olmak zorunda. Madem nakit alışverişi yapamıyoruz, alternatif güvenli belki vadeli ama güvenilir bir uygulamanın olması mutlaka gerekiyor. Herkes buna alışacak. Teminatlı işlerde çek kullan. Banka elini artık taşın altına koysun yani. 300 bin liralık teminatla 1,5 milyonluk kredi açıyor. Neden güvenebiliyor ödeyeceğine? Bunu da bu şekilde çözmek lazım ve çözülürse mükemmel olur.
10 yıldır bu konuyu düşünüyorum. Bir türlü hayata geçmedi fakat bu dönem tam arandığı, olması gereken bir döneme rast gelmesi de belki şans olabilir.
Türk Alüminyum Sektörünün yalnız olmaması için neler yapılmalı bundan sonraki süreçte?
Sosyal bağların kuvvetli olması gerekiyor ve birlik beraberliğe inanmak gerekiyor. Açıkçası biz yalnızlığa bilerek itildiğini düşünüyoruz. Kendisi için birlik ve beraberliği isteyen devlet sektörler arasında da uyum, koordine ve birlik ister. Ben birlikten beraberlikten yanayım; bu şekilde sesiniz daha çok çıkar. Futbol taraftarı gibi yeri geldiği zaman herkesi ayağa kaldırıp birliktelik duygusu ile maçı kazandırıyor. Ankara gücü 3’üncü ligden gelme ama kendini benimseyen taraftarın hiçbir menfaati yok ama birlik beraberlik ve tutuculuk var. Onlar süper lige çıkmış durumda ve sahaları yok. Baskı kuruyorlar her yere. 100 otobüs olsa hepsi dolacak neredeyse. Bunları yalnızlaştıramazsın çünkü inanmışlar. Türk alüminyum sektörünün birlikteliğe ihtiyacı var. Ne kadar yalnızlaştırılmak istesen de bu sektörün aslında bir düşmanı da yok. Düşmanı olmaması ilerlemenin önünde hem engel değildir hem de engeldir. Birlik beraberlik olmayınca devlet gelip sana “Birlik ol,” diyip zorlamaz. Bu gücü kendi bünyesinde yapacak ve yapılırsa muazzam yapılar oluşur. Türkiye’nin önündeki israfı kaldırırsınız daha büyük katmadeğer katarsınız. Bu büyük bir sektör ve değerinin artırılması lazım. Şu an böyle bir sektör yok. Ne ATO’dane İTO’da. Alüminyum bireysel olarak yok. Bir türlü oturtulamıyor ve paramparça. Buna müsaade edilmemesi lazım. Birlik beraberlik içerisinde saygınlık kazanmak hepimiz için çok önemli. Saygı sevgi ve muhabbetlerimle